Cevap Gönder   Sayfa: « Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki »

Aktif Üye
Aktif Üye
 
Yaş: 37
Kayıt: 06.03.2007
Mesajlar: 154
germany.gif
 (Başlık yok)
 Sal 06 Mar, 2007 14:43
Alıntıyla Cevap GönderSayfa SonuBaşa dön

bu arada birsey daha eklemek isterim, eger toklugunuzu daha sinyallerini algilayamiyorsaniz, bence bunu ögrenene kadar öncelikli bir avucunuzun büyüklügünde yiyin, bu migdenizin büyüklügünü göstermis oluyir. Birde cok yavas cigneyin, ve yavas yiyin, cünkü tokluk hissi beyine 20 dakikada ulasiyor.

Bakalim bende bunu deniyecegim, ancak söyle bir problemim var, o kadar cok sey biliyorumki kilo vermek icin ancak hicbiini uygulayamiyorum, istekde cok var ama sanirim yeterli degil. Ancak bu yöntemle basladim bugün ve bakalim hangi sonuclara varacagim:-)

size iyi günler diliyorum

_________________
Image
Start: 01.02.09
Hedef Yaz 2009

Üye
Üye
 
Yaş: 43
Kayıt: 20.03.2007
Mesajlar: 34
turkey.gif
 (Başlık yok)
 Pzr 25 Mar, 2007 02:06
Alıntıyla Cevap GönderSayfa SonuBaşa dön

yasemin demekki o yöntemleri öğrenememişsin.çünkü davranışa dönüşmemiş.


Aktif Üye
Aktif Üye
 
Yaş: 37
Kayıt: 06.03.2007
Mesajlar: 154
germany.gif
 (Başlık yok)
 Pts 26 Mar, 2007 23:41
Alıntıyla Cevap GönderSayfa SonuBaşa dön

ne demek istedigini anlamadim?biraz daha acabilirmisin???Smile

_________________
Image
Start: 01.02.09
Hedef Yaz 2009

Üye
Üye
 
Yaş: 43
Kayıt: 20.03.2007
Mesajlar: 34
turkey.gif
 (Başlık yok)
 Sal 27 Mar, 2007 20:05
Alıntıyla Cevap GönderSayfa SonuBaşa dön

hani söylemişinya "ancak söyle bir problemim var, o kadar cok sey biliyorumki kilo vermek icin ancak hicbiini uygulayamiyorum"
bende bunun sonucunda söyledim.uygulamadığın için demekki o bilgileri öğrenmemişsin.çünkü öğrenmiş olmak için davranış değişikliğinin olması lazım Laughing


Üye
Üye
 
Yaş: 43
Kayıt: 20.03.2007
Mesajlar: 34
turkey.gif
 (Başlık yok)
 Sal 27 Mar, 2007 20:19
Alıntıyla Cevap GönderSayfa SonuBaşa dön

hani söylemişinya "ancak söyle bir problemim var, o kadar cok sey biliyorumki kilo vermek icin ancak hicbiini uygulayamiyorum"
bende bunun sonucunda söyledim.uygulamadığın için demekki o bilgileri öğrenmemişsin.çünkü öğrenmiş olmak için davranış değişikliğinin olması lazım Laughing


Aktif Üye
Aktif Üye
 
Yaş: 37
Kayıt: 06.03.2007
Mesajlar: 154
germany.gif
 (Başlık yok)
 Pts 16 Tem, 2007 20:29
Alıntıyla Cevap GönderSayfa SonuBaşa dön

artik kitabi indirmek mümkün degilmi??? cünkü link acmiyor hicbir sayfasi nedense

_________________
Image
Start: 01.02.09
Hedef Yaz 2009

Aktif Üye
Aktif Üye
 
Yaş: 42
Kayıt: 06.11.2006
Mesajlar: 167
Şehir: İzmir
turkey.gif
 (Başlık yok)
 Çar 18 Tem, 2007 02:42
Alıntıyla Cevap GönderSayfa SonuBaşa dön

http://drozantuncer-zdc.blogspot.com/2006/11/zayflama-diyetleri-pe-cretsiz-pdf.html

_________________
asla asla demeyin..
BİRGÜN MUTLAKA oluyor..
Image

Aktif Üye
Aktif Üye
 
Yaş: 42
Kayıt: 06.11.2006
Mesajlar: 167
Şehir: İzmir
turkey.gif
 (Başlık yok)
 Çar 18 Tem, 2007 02:44
Alıntıyla Cevap GönderSayfa SonuBaşa dön

tç olmadı Sad en iyisi pdf değil de ben sana word olarak göndereyim Smile umarım bu sefer olur..

_________________
asla asla demeyin..
BİRGÜN MUTLAKA oluyor..
Image

Aktif Üye
Aktif Üye
 
Yaş: 42
Kayıt: 06.11.2006
Mesajlar: 167
Şehir: İzmir
turkey.gif
 (Başlık yok)
 Çar 18 Tem, 2007 02:57
Alıntıyla Cevap GönderSayfa SonuBaşa dön

Dr. Ozan Tunçer &Dr. Ozan Tunçer &NathalieNathalieTunçerTunçerZAYIFLAMAZAYIFLAMADİYETLERİDİYETLERİÇÖPEÇÖPE

Dr. Ozan Tunçer & Nathalie Tunçer


ZAYIFLAMA
DİYETLERİ
ÇÖPE



[email protected]

0.535 711 98 56
http://drozantuncer-zdc.blogspot.com

© 2006 Ozan Tunçer & Nathalie Tunçer
Bu kitabın her türlü yayın hakları Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gereğince
Nathalie Tunçer ve Ozan Tunçer'e aittir.
Elektronik ortamda kopyalanabilir. Kaynak göstererek, tamamı veya parçalar
halinde elektronik ortamda izin almadan yayımlanabilir.


içindekiler


Neden Zayıflama Diyetleri Çöpe ? 5
Bütün zayıflama diyetleri mi... istisnasız hepsi mi çöpe ? 6
Zayıflama diyetleri ile verilen kiloların artarak geri geldiğinin delili, ispatı var mı acaba ? 8
İstatistikler dışında da kanıtlar mevcut mu ? 9
Kaçınılması gereken yoyo diyetleri mi ? 11
Zayıflama diyetlerinde yapılan yanlışlar nelerdir ? 13
Zayıflama diyeti yapanların ağırlıkları yıllar içinde ne oluyor, nasıl bir değişim
gösteriyor ? 14
Diyetçilerin hilelerinden sakının ! 16
Zayıflama diyetlerinin kalıcı zayıflama sağlayıp sağlamadığını anlamak neden çok
önemli ? 17
Yani dengeli beslenmek mi bu işin çözümü ? 18 Zayıflama diyetleri hasta ediyor ! 20
Bir çuval inciri berbat etmek... 21 İnsanlar neden şişmanlar ? 23
Ağırlık dengeleme yeteneği nedir ? 24 Hayır ! 25
Bu yeteneğin ortaya çıkarılması kilo sorunlarına yaklaşımı nasıl değiştirir 26
Denenmeyen kalmadı 27 Ama ben başarmıştım 27 Kuşa böceğe rezil oluyoruz 29
Tırmanan bir süreç 31 Kısıtlamalı beslenme hastalığı'nı doğru tanıyın ! 32
Evde önlem şart 33 Evin yeni hâkimi 37 Kilo terörü 38
Zayıflama diyetleri kaderiniz değil ! 41
Uygulamada neler yapacağınızı baştan belirleyelim 42
Acıkma duyumu en büyük dostum... 42
Nerem acıkacak? Acıkmayı nerede hissedeceğim ? 44
Tamam, bir şeyler hissediyor... ve acıkmamı sadece 2 kez bekletiyorum! 45
Acıkmayı öğrenirken nelerle beslenmeliyim ? 47 Ne kadar sürecek bu acıkmayı öğrenme işi ? 48

Bir toparlasak... 48 Evet, artık acıkmam netleşti... 50

Karnımı şişirmeden de, doyduğumu fark ediyorum 51

Doymayı tekrar öğreniyorum... uymaya çalışıyorum... gelişmeler hızlanıyor! 52

Sofradan doyarak kalkmanın önemli bir avantajıyla tanışıyorum... 53

“Doğru beslenme davranışlarını” çöpe atıyorum ! 53 Doymama uymak için çaba gösteriyorum... 56

Taşlar yerine iyice oturuyor... 57 Zayıflıyorum... 59

Biz hekimlere düşen görev nedir ? 60 Medya hiç durmuyor... 60

Korkmamayı öğrenin ! 64


GİRİŞ


“İncelmek ve İnce Kalmak İçin Zayıflama Diyetleri Çöpe”
isimli kitabımız mayıs 2003'de okurlarla buluştu. O günden
bugüne geçen sürede, bir yandan yeni kitaplarla kilo
sorunlarına gerçek ve kalıcı çözümler bulmak isteyenlere
yardımcı olmaya çaba gösterdik, bir yandan da
satırlarımızda okudukları ile diyet tuzağından kurtulma ve
Diyetsiz Kalıcı İncelik yolunda ilerleme kararı alanların,
akıllarına takılan ve çeşitli yollarla (e-mail, telefon,
mektup...) bize ulaştırdıkları sorulara doyurucu ve sorunları
çözmeye yardımcı yanıtlar vermeye gayret ettik.

“Zayıflama Diyetleri Çöpe ” hem içtenlikle savunduğumuz
ana fikirleri hatırlatma (ya da bugüne dek satırlarımız ve
düşüncelerimizle tanışmamış olanlara neden ve nasıl “kilo
sorunlarının bedensel ve ruhsal sağlıklılık koşullarında
ancak ve ancak diyetsiz, kısıtlamasız çözülebileceğini”
kısaca açıklama), hem de bize yöneltilen soruların içinden
en çarpıcı ve en geniş kitleleri ilgilendirebilecek olanlara
yanıt oluşturma görevlerini üstleniyor. Diyetleri, enerji
kısıtlamalarını elinin tersiyle itip, cesaret ve kararlılıkla
Diyetsiz Kalıcı İncelik yolunda ilerleyenlerin aldıkları ve bize
yansıttıkları sevindirici sonuçlar, bizde çalışmalarımızı,
yöntemimizi daha geniş topluluklara ulaştırma isteği
uyandırıyor.

Medya, çalışmalarımızı ve sonuçlarını sizlere yansıtmakta
zaman zaman çekingen davransa da, bazılarınız “Kısıtlama
Mikrobu Çöpe” dizisindeki kitaplarımızla tanıştınız.
“Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı”, “Zayıflamak” ve
“Şişmanlamıyorum” en basit, en anlaşılır haliyle... Diyetsiz
Kalıcı İnceliğin sırlarını sizlere aktarabilmek iddiasındaki
eserlerimiz. ONG adını verdiğimiz kendi yayın evimizin ilk
ürünleri olan bu kitapları piyasaya sunarken, fiyatları ile
kolay ulaşılabilir olmalarına da özen gösterdik.

Okumaya başladığınız eykitap (elektronik yazılımlı...) hem


şimdiye dek elimizde birikmiş soruların yanıtlarını hem de
bundan sonra blogumuzda ve diğer sanal ortamlarda
sizlere nasıl yardımcı olabileceğimizin anahtarlarını içeriyor.

İşte böylesi, bizce, önemli görevleri üstlenen bir eykitabı en
geniş okuyucu kitleleri ile buluşturabilme düşüncesi ile
tamamen ücretsiz olarak, sizlere sunmak istedik.
Beğenilerinizin bu eykitabın başkalarına ulaştırılmasına
katkıda bulunabilmesini umut ederek, keyifli eysatırlar
diler... blogumuzda buluşalım deriz.

NEDEN ZAYIFLAMA DİYETLERİ ÇÖPE ?

Çünkü zayıflama diyetleri şişmanlatıyor ve hasta ediyor.
Kim ki kalkıp da, kilo sorunlarına zayıflama diyetleri ile
çözüm bulmaya heveslenirse, daha bu girişiminin ilk

anından itibaren, aklına hiç gelmeyecek bin bir çorabın ilk
ilmeklerini başına örmeye başlıyor.
Her şeyden önce bilinmesi gereken, diyetlerle verilen

kiloların kaçınılmaz olarak ve artarak geri geldiği. Diyetçiler
bu gerçeği gizlemek, göz ardı etmek için ellerinden geleni
yapsalar da, diyet sıkıntılarına katlanıp... hafifledim, diye
sevinenlerin yüzde 99'u bir süre sonra tartıda daha önce
hiç görmedikleri kadar yüksek kiloların sevimsizce
kendilerine göz kırpmasına tahammül etmek zorunda
kalmanın moral çöküntüsünü yaşıyorlar.

Diyet tuzağına düşenlerin ruh sağlıkları bu maceradan ağır
yaralar alıyor. Kısıtlamalı Beslenme Süreci'ni psikolojik
hasarsız atlatmak mümkün olmuyor.

Beslenmelerine Kısıtlama Mikrobu'nu bulaştıranlar, her
türlü önlemi alsalar bile vitamin ve mineral eksiklikleri
yaşıyorlar, bedensel erken yıpranmanın tüm sonuçlarına
katlanmak zorunda kalıyorlar.

Ve işin cabası, kısıtlamaların gelip aile sofrasına, mutfağına


çöreklendiği evlerde ne huzur kalıyor, ne düzen. Herkesin,
diğerlerinin lokmalarının bekçiliğine kalkıştığı yuvalarda ne
paylaşmanın sevinci, ne de bir masa etrafında toplanıp
derdi, tasayı, sevinci ortaklaşa yaşamanın keyfi durabiliyor
ayakta.

Anne babadan biri, ya da ikisi birden... diyet yapacağım,
incecik olacağım, sağlığımı koruyacağım... rüyaları
görmeye başladı mı, farkına bile varmadan çocuklarını
şişmanlatıyorlar, ya da çok daha kötü ama hiç de
azımsanamayacak bir olasılıkla, yavrularını anoreksi, bulimi
gibi çok ağır hastalıkların pençesine teslim ediveriyorlar.

Sözün özü, ne ruh ne beden, ne de sosyal yaşam zayıflama
diyetlerinin dayattığı açlığın, kıtlığın yıkıcı etkisinden
kendini koruyamıyor. İşte sadece bir kısmını sıraladığımız
bu nedenlerle, hiç tereddüt etmeden Zayıflama Diyetleri
Çöpe, diyoruz.

BÜTÜN ZAYIFLAMA DİYETLERİ Mİ... İSTİSNASIZ HEPSİ Mİ
ÇÖPE ?

Hepsi... tümü... tamamı... bilcümle Zayıflama Diyetleri

Çöpe !
Çünkü, hangi kılıfa sokulursa sokulsun, hangi janjanlı isimle
pazarlanırsa pazarlansın ya da hangi allı pullu beslenme
paketinin içine gizlenirse gizlensin, kilo kontrolü için seçilen
yöntem zayıflama diyeti olunca sonuç kesinlikle
değişmiyor.

Kilolar artarak geri geliyor, diyetleri birbirine ekleyerek
hayatlarını kendilerine zehir edenlerin ezici çoğunluğu
giderek obezleşiyor, içlerinden minicik bir azınlık ise bakın


ben nasıl beceriyorum diyetle ince kalmayı, diye gerinirken
ya anoreksiya mentale, ya da bulimia nervosa'nın belirtileri
dışardan görülmesin, anlaşılmasın diye olmadık sıkıntılara,
anlatılamaz utançları yaşayarak katlanıyorlar.

Binlerce diyet reçetesinin, yüz binlerce diyetçinin cirit attığı,
her Allah'ın günü, dakika sektirmeden enselerimizde

“aman dikkat, yediğinize içtiğinize dikkat, aldığınız
harcadığınız kaloriye dikkat, lokmayı ağzınıza
götürdüğünüz saate dikkat, çatalınızın, tabağınızın
büyüklüğüne dikkat, kiminle masaya oturacağınıza dikkat,
su şişenizden 15 santimetreden fazla uzaklaşmamaya
dikkat, çoluğunuzun çocuğunuzun lokmasına dikkat...”

bozalarının pişirildiği traji-komik ve pek bi global
dünyamızda bir tanrının kulu çıkıp da “bakın ey ahali,
benim diyetimle verilen kilolar geri falan gelmiyor, benim
yöntemimle zayıflayan bir inceliyor pir inceliyor, bir daha
da öyle yok yeniden şişmanladım, yok yeniden diyete
ihtiyacım var, demiyor... verilip de bir daha geri gelmeyen
kiloların reçetesi ve sırrı bende” demiyor... diyemiyor.

İçlerinden bir teki bile, reçetelerinin geri tepmemesi

açısından emsallerinden üstün olduğunu öne süremiyor.
Sadece bu bile, insanlığın kulağına kar suyu kaçırmaya...
diyetlerin ve beslenmede kısıtlamaların gerekliliği
konusunda kuşkuların uyanmasına yeterli olabilirdi...

Amma ve lakin, diyetçiler iş pazarlamaya geldi mi öylesine
hünerli... ve dünyamızın dört bir köşesinde yazılı sözlü
resimli cicili bicili medya organları diyet mesajlarını
taşımada öylesine hevesli ki...

İşin özü hep gümbürtüye gidiyor, bal damlayan diyetçi
ağızlardan yayılan cümlelerin uğultusunda unutuluveriyor:


“Benim diyetimle zahmetsizce kilo verin... yok siz benim
diyetimle aç kalmadan kilo verin... benimkiyle hızlı verin...
benimkiyle yavaş... benimkiyle sağlıklı... benimkiyle
bilimsel... bilinçli... hipnozla... akupunktur iğneciklerimle
şişlenerek... kiiiiişiiiye özel... tarih öncesi insanı gibi... fark
etmeden... Girit'li çoban misali...”

Laf bol, Yağ Pazarı'ndan eve kepekli ekmek parası
götürmeye hevesliler kalabalık... gel gelelim netice aynen
sabit: Diyetle verilen, artarak geri geliyor !!!

ZAYIFLAMA DİYETLERİ İLE VERİLEN KİLOLARIN ARTARAK
GERİ GELDİĞİNİN DELİLİ, İSPATI VAR MI ACABA ?

Olmaz olur mu, hem de istemediğiniz kadar.

Kısıtlama Mikrobu Çöpe adını verdiğimiz ve diyet
çevrelerinin keyfine limon sıktığını şaşırmadan izlediğimiz
dizinin daha başı, “Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı”nın
18 ila 21. sayfalarında “Kanıtlardan bazıları” başlığı ile bize
en çarpıcı gelen, diyetlerin başarısızlığını-zararlılığını gözler
önüne seren satırları, araştırmaları ardı ardına
sıralayıverdik.

Gelin, hatırlatma olsun diye bir alıntı yapalım:

“Kilonun Uzun Vadede Muhafazası :

Temel ve Klinik Araştırmalar, Nisan 2004

Başlangıç vücut ağırlığını yüzde 7 ila 10 azaltmak için,
birçok kabul gören yöntem olmasına rağmen, kaybedilen
kiloların uzun dönemde muhafazası çok daha sorunludur.
Kilo sorunlarına çözüm arayanların verdikleri kiloların ilk bir
yıl içinde yaklaşık üçte biri, beş yılda ise tamamı veya
büyük çoğunluğu geri alınmaktadır. [Department of Health and

Human Services (DHSS), Participating Organization : National Institutes of Health
(NIH)]


A.B.D. Sağlık Bakanlığı, Ulusal Sağlık Enstitüleri'nin de
katıldığı araştırmasının sonuçlarını yorumlarken, işte
yukarıdaki satırlarla, daha 1959'da Stunkard – McLaren –
Hume tarafından yayınlanan çalışmanın (The results of treatment
for obesity. Archives of İnternal Medicine. 1959. 103, 79-85) sonuçlarını bir
kez daha doğruluyor.
Ne zaman gerçek bilim adamları, yeterince uzun süreye
yayılan ve yeterince geniş bir denek kitlesi üzerinde bir
araştırmaya kalkışsalar, hep aynı sonuçlarla karşılaşmışlar.
Ama ne hikmetse, çoğu zaman bu acı gerçekleri kendileri
tespit eden kuruluşlar bile, hiçbir şey olmamışcasına
kitlelere diyetler önermeye devam etmişler. Ondan sonra
da “vah efendim bu obezite niye patladı acaba, niye
insancıklarımız diyetlerini bozuyorlar acaba” sızlanmaları,
yanıp yıkılmaları.

“Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı”nda ayrıntılarını
bulacağınız kanıtlardan sadece oldukça taze (2004) bir
örnek vererek, dikkatinizi bir kez daha diyetle zayıflamaya,
ince kalmaya girişmenin umutsuzluğuna çekmek istedik.

Bundan böyle, yeni araştırma sonuçları elimize ulaştıkça
“blog”umuzda sizleri haberdar etmeyi de kendimize görev
bileceğiz.

İSTATİSTİKLER DIŞINDA DA KANITLAR MEVCUT MU ?

Zayıflama diyetlerinin başarısızlığının-zararlılığının en güçlü

kanıtları yaşamın içindedir.
Bu kanıtlara ulaşmak için ilk yapmanız gereken kendinize
sormaktır: Diyetlerle zayıfladım mı, şişmanladım mı?


Daha önce bir veya birkaç kez zayıflama diyeti serüvenine
atılmış olanların tamama yakını, geçmişlerini biraz olsun
hatırladıklarında, ilk diyet girişimleri öncesi ağırlıklarının


üzerinde olduklarını fark edeceklerdir.
Gözlemi çevresinde sürdürenler... komşularının,
akrabalarının, iş arkadaşlarının diyet geçmişlerine biraz

burnunu sokanlar, diyetlerle şişmanlamış olanların sadece
kendilerini olmadığını da kolaylıkla görebileceklerdir.
Kalkıp da, üç-beş ay önce başlamış olduğu diyetle verdiği

kiloların havasını atmakta olanların cazibesine kapılmaz...
gözlemlerinizi zaman yaymayı becerebilirseniz, kaçınılmaz
olarak, zayıflama diyetleri ile verilen kiloların artarak geri
geldiğini, zayıflama diyeti olarak adlandırılan reçetelerin
aslında insanları şişmanlattığını siz de kendi
deneyimlerinizle anlayabilirsiniz.

İçtenlikle, bu fazla çaba gerektirmeyen gözlemleri,
kilolarım acaba ne olacak sorularını kendisine sormaya
başlayan herkese öneriyoruz; hele bir de ileri yaşlara gelip
gençlik inceliklerini muhafaza edebilmiş olanların tamama
yakınının diyetlere hiç bulaşmayanlar olduklarını da fark
ettiğinizde, Zayıflama Diyetleri Çöpe sözcüklerinin sizin
için de bir anlam taşımaya başlayacağından hiç kuşkumuz
yok.

Tamama yakını bir ömür boyu diyete dokunmamış,
sofrasına kısıtlamaları konuk etmemiş, o şişmanlatır... bu
zayıflatır, ayırımı yapmamış ve ince kalmış insanları
keşfettiğinizde... doğal ağırlıklarını hiç zorlanmadan
muhafaza edenlerin acıkma, doyma, tokluk duyumlarını
kullanmaya devam edip, bedenlerinden kendilerine ulaşan
“enerji’ye ihtiyacım var”... ya da “enerjimi aldım, bu kadar
yeter”... ve hatta...” aldıklarımı bitiremedim ki, sonra
görüşelim” sinyallerine uymaya devam edenler olduğunu
kavramanız sizi şaşırtmasın...

Garip bir düzen! O diyet senin, bu diyet benim... kendilerini
helak edenler şişmanlıyor... Diyetlerin semtine
uğramayanlar gençliklerindeki gibi -incecik-kalıyor! Ne
dersiniz gözlemlerle kontrol etmeye değmez mi?


Hayatın, size sunduğu kanıtları, “Zayıflama Diyetlerinin
Kara Kitabı”nda uzun uzun işledik. Ne moda diyetler, ne
bilimsellik kılıflarında pazarlananlar, ne sağlıklı beslenme
paketlerine gizlenenler, ne diyetisyen ya da doktor
kontrolünde yapılanlar, ne kişiye özel olanlar ve ne de
“yavaş zayıflatan... fazla kısıtlamacı olmayan... aç
bırakmayan (ne demekse?)” diyetler... hiç biri kalıcı
zayıflama sağlamada başarılı değil ama her biri beyninizin
kıvrımlarına Kısıtlama Mikrobu'nun yeni bir versiyonunu
işlemekte pek bir usta.

KAÇINILMASI GEREKEN YOYO DİYETLERİ Mİ ?

Elimize geçen her fırsatta, zayıflama adaylarını “yoyo
diyeti” yutturmacasına karşı uyarmaya devam ediyoruz.
Bazı diyetlerin yoyo diyeti olduğu aldatmacası kendiliğinden
daha büyük bir sahtekârlığın yolunu açıyor: birçok diyetçi
yoyo'ya yol açmayan diyetlerin var olduğu izlenimini
yaratmaya ve tabii ki bu tür reçetelerin sırrının kendilerinde
bulunduğuna potansiyel müşterilerini inandırmaya
çalışıyorlar.

... veriyorum kiloları sonra da geri alıyorum... sıkıyorum dişimi,
kısıyorum boğazımı, bi gayret yeniden koyuluyorum diyete... bu sefer
doğru diyetçiyi buldum, sevinciyle tekrar incelmeye başlıyorum... ama
bir süre sonra tartım göz kırpar oluyor... gel bak hiç görmediğin kadar
kocaman rakamları göstereyim, deyip alaya geçiyor... yanlış diyetler mi
seçiyorum acaba?... n’olucak benim sonum?... hayatım yoyo oldu...

Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı'nda “Hayatım yoyo oldu”
ve “Mutedil diyetçiler” başlıkları altında ayrıntısı ile ele
aldığımız konu üzerinde birkaç sözcüğün daha gerekli
olduğu düşüncesindeyiz. Zayıflama Diyetlerinin yüzde 99
oranında kiloların artarak geri gelmesi ile sonuçlanması
gerçeğinden, hiç hoşlanmayan... kendi hastalarında


müşterilerinde de böylesi inkâr edilemez bir olguyu her bir
gün deneyimleri ile gören, fark eden diyetçiler Yağ
Pazarı'ndan para kazanmaya devam edebilmek için, diyete
sürükledikleri insanların sağlıklarını hiçe sayarak,
başlıyorlar kıvırttırmaya:

efendim, sizi fazla hırpalamayacak, aç bırakmayacak
diyetleri tercih ediniz... yoksa maazallah kilolarınız pek bir
çabuk geri geliverir... yaşam biçiminizi ve beslenmenizi
sağlıklı ve dengeli temellere oturtursanız, hele bir de benim
size yazacağım, pek bir kişiye özel reçeteyi uygular, bazı
sağlıksız besinlerden uzak durur, sofra davranışlarınızı da,
benim size göstereceğim doğrultuda yeniden
şekillendirirseniz, bakın nasıl sizi yormadan, üzmeden
veriverirsiniz kilolarınızı...

Görünüşte hepsi, fazla kısıtlamacı olmayan, ılımlı,
sağduyulu diyetlerden yanadır; sağlıklı, dengeli beslenme
sözcüklerini hiç dillerinden düşürmeyerek kendi yollarını
pazarlama gayreti ile uçuk diyetlere verip veriştirirken, asıl
yapmaya çalıştıkları

“zayıflamanın ve ince kalmanın ancak diyetler ve enerji
kısıtlaması içeren diğer yöntemlerle mümkün olduğu ve
beslenmenin mutlaka bilimin gösterdiği doğrultuda denetim
altında tutulması gerekliliği”

fikrini kuvvetlendirmektir.
Mutedil diyetçiler yadsınamaz ticari dehaları ve tanrı vergisi
karizmaları ile insanlığı uçukluklara karşı uyarır görünüp,
Kısıtlama Mikrobu'nu ustalıkla bilinçlere şırınga ederken...
bireylerin ve kitlelerin ağırlık değişimlerine, ruhsal–


bedensel sağlıklarına uçuk diyetlerden çok daha fazla zarar
vermektedirler.
... Bazı diyetçiler “çok çabuk sonuç verdiren ve gerçek


olması mantığınıza zor gelen tüm diyet girişimlerinden
uzak durun” dediğinde...


...sevinçle katılıyor ve ekliyoruz: Başınızı bin bir belaya
sokacak Kısıtlama Mikrobu'nu sofranıza, yaşamınıza konuk
etmek istemiyorsanız... zayıflayayım derken şişmanlamak
niyeti taşımıyorsanız... yavaş sonuç verdiren ve
mantığınıza “kolay” gibi gözüken diyet yaklaşımlarının da
yanına yaklaşmayın!

ZAYIFLAMA DİYETLERİNDE YAPILAN YANLIŞLAR
NELERDİR ?

Sık sık gazete ve dergilerde, “zayıflama diyetlerinde

yapılan yanlışlar” türünden çekici başlıklarla karşılaşırız.
Bazen kendi yöntemlerini pazarlayan bir diyetçiyle yapılan
röportajda, bazen light gıda ürünleri üreten bir firmanın
reklam sütunlarında, bazense dış bir kaynaktan özetlenip
tercüme edildiği anlaşılan bir haberde, kilo sorunları
olanlara “cömertçe” öğütler verilerek diyet süreçlerini
başarıya ulaştırmaları için neler yapmaları gerektiği, hangi
hatalara düşmemeleri gerektiği söylenir.

Dikkatli bir gözlemci için, ilk ilgi çekici nokta bu tür
öğütlerin birbirleriyle olan çelişkileridir. Aynı gün
yayınlanan iki farklı gazetede birbirine tamamen zıt
tavsiyelerle karşılaşmak olası olduğu gibi, aynı gazete veya
dergide bir veya birkaç gün arayla, birbirini tamamen
yalanlayan öğütler bulmak da hiç az rastlanan şeyler
değildir.

Kahvaltıyı sakın atlamayın... önemli olan kahvaltı değil, sık
aralıklarla küçük miktarlar yemektir... ya da yağlı besinleri
azaltın... karbonhidratları azaltmak diyeti başarıya
ulaştırıyor...

Çeşitli kaynakların verdiği öğütler birbiriyle çelişir, çoğu


zaman birbirini yalanlar; ancak yine dikkatli bir gözlemcinin
gözünden kaçmayacak ikinci bir nokta bu tür öğütlerin bir
ortak paydada buluştuğudur; tüm bu “iyi niyetli”
tavsiyelerde bir ana fikir, bir gizli mesaj mevcuttur:

“Diyetlerle zayıflamak olasıdır, doğru diyeti bulup hatasız

olarak uygulamak başarıya ulaşmanın koşuludur”.
Halbuki seçilen diyet reçetesi ne olursa olsun ve sonrasında
inilen ağırlığı korumak için ne yapılırsa yapılsın, verilen
kilolar, çoğu zaman fazlasıyla geri gelmektedir.

Diyetlerde yapılan yanlışlar diye bir şey yoktur, sorunu bu
şekilde sunmak insanları bilerek yanıltmaktır.

ZAYIFLAMA DİYETİ YAPANLARIN AĞIRLIKLARI YILLAR
İÇİNDE NE OLUYOR, NASIL BİR DEĞİŞİM GÖSTERİYOR ?

Önce tek sözcükle yanıtlayalım, sonra da açıklayalım:
Artıyor.
Seçilen zayıflama diyeti uygulanmaya başlandığında, eğer


konulan kurallara uyuluyorsa kısa vadede sonuç almamak


söz konusu değildir.
Hangi diyet seçilirse seçilsin, içerdiği enerji kısıtlaması
-diyete uyulduğu sürece- ağırlık kaybına yol açmaktadır.


Ancak sorun bundan sonra ortaya çıkmaktadır. Bir süre
sonra, uygulayıcısı ya diyeti tamamen bırakmakta, ya da
uygulama koşullarını yumuşatmaya başlamaktadır. Ya
yavaş yavaş dikkat dağılmakta, ya da uygulayıcı dikkatli
olmak, diyetin kurallarına uymak için elinden geleni
yapmaya çalışsa da, bir şey -sanki görülmez bir güç-tüm
çabalarını boşa çıkarmakta, kişi giderek daha fazla yemeye
ve verdiği kiloları geri almaya başlamaktadır. Hatta biraz



daha zaman geçince, kontrol kaybı ivme kazanmakta, kişi
sıkmaya çalıştıkça denetimi daha da çok elinden kaçırarak,
bir süre sonra kendini diyete başladığı ağırlığın üzerinde
bulmaktadır.

Kontrol kaybı neden gelişir?...

Bu kaybın gelişme sürecinin süresi neden kişiden kişiye
değişir?...
İlk yaptığı diyetlerde indiği ağırlığı bir süre koruyabilen

kişiler yıllar ilerledikçe, diyetler birbirine eklendikçe neden
hem diyet yaparak kilo vermekte giderek zorlanır, hem de
bin bir güçlükle verdiği kiloları gitgide daha hızlı geri alarak,
başlangıç ağırlığına gitgide daha fazla kilo eklemeye
başlar?...

... gibi soruları Kısıtlama Mikrobu Çöpe dizimizin her
kitabında uzun uzadıya işledik, blogumuzda sizlerden bize
ulaşan soruları yanıtlayarak yanıtlamaya devam ediyoruz.
Ve yıllar önce yaptığımız bir tespitin, güncelliğini nasıl
artarak korumakta olduğunu şu satırlarla hatırlatmak
istiyoruz:

Zayıflama diyetleri ile kilo vermeye, kilo sorunlarını
diyetlerle çözmeye çalışanlar, giderek şişmanlamaktadır.
Her yapılan diyet, bir yandan yaşam kalitesini ve psikolojik
yapıyı kalıcı olarak bozarken, öte yandan ağırlığı yıllar
içinde kaçınılmaz olarak yukarı doğru çekmektedir.

Kilo sorunlarını diyetlerle çözmeye kalkışmak
şişmanlamanın ve bu çözümde ısrar ederek obez olmanın
en etkin, kesin ve güvenilir yoludur.

Zayıflama diyetleri ile verilen kilolar kaçınılmaz olarak geri

geldiğine ve yine diyetler insanları şişmanlattığına göre:
İnsanlara zayıflama diyetleri önerenler, bu önerileri gazete
dergi sütunlarına, ya da ekranlara taşıyanlar, diyet
propagandasına bilerek ya da bilmeyerek alet olanlar
insanların şişmanlamalarından doğrudan sorumludurlar.


DİYETÇİLERİN HİLELERİNDEN SAKININ !

Kilo, obezite ve zayıflama söz konusu olduğunda öylesine
yalanlar söylenmiş, öylesine palavralar sıkılmış, öylesine
saçmalıklar bilimsel gerçeklermiş gibi takdim edilmiştir ki,
her şeyi yeni baştan soğukkanlılıkla düşünüp
değerlendirmek bir zorunluluk haline gelmiştir.


Diyetlerle verilen kilolar geri geliyor, diyoruz...
Efendim önemli olan sonrasında spor yapmaktır, diyorlar.
Spor yapılsın ya da yapılmasın kilolar yine de geri geliyor,


diyoruz...


Zaten asıl önemli olan beslenme alışkanlıklarını

değiştirmektir, diyorlar.
İyi ama diyete kalkışanlar, zaten beslenme alışkanlıklarını
değiştirme niyetini taşıyorlar ama olmuyor, yapamıyorlar,
diyoruz...


Önemli olan iradedir, sonradan kalkıp yerlerse ben ne

yapayım, diyorlar.
Yapamayanlar bir iki kişi değil ki, diyet yapanların yüzde
doksan dokuzu diyoruz...


Bu sefer zaman üzerinde hileye kalkışıyorlar, benim


hastalarımın çoğu zayıflıyor, diyorlar.
Kalıcı zayıflama için dünya biliminin kabul ettiği ölçüt, 5
yılın sonunda başlangıç ağırlığının altında kalabilmektir,
zayıflamalarını ne kadar süre koruyabiliyorlar, diye
soruyoruz...


Benim bir hastam var, on yıldır şişmanlamadı, diyorlar.
Bir iki kişiyi kriter kabul edemezsiniz, istatistikler diyetlerle
zayıflayanların sadece yüzde 1’i başlangıç ağırlığına 5 yılın
sonunda dönmemeyi başarabiliyor, diyoruz...


Önemli olan hastanın benim verdiğim öğütlere uymasıdır,


uyarsa şişmanlamaz, deyip işin içinden sıyrılmaya


çalışıyorlar...
Kısacası amaç diyetlerin başarısızlığını gizleyip, kendi
çıkarlarını korumak olduğunda diyetçiler her zaman kaçak
güreşmeyi yeğliyorlar.


Yağ Pazarı'nda neler döndüğünün farkına varmak,
palavraların nasıl bilimsel gerçeklermiş gibi allanıp pullanıp,
insan ve toplum sağlığını hiçe sayarak ranta
dönüştürüldüğünü görebilmek... Diyetsiz Kalıcı İnceliğin
yolunu açabilmek için kaçınılmazdır.


ZAYIFLAMA DİYETLERİNİN KALICI ZAYIFLAMA SAĞLAYIP
SAĞLAMADIĞINI, ŞİŞMANLATIP ŞİŞMANLATMADIĞINI
ANLAMAK NEDEN ÇOK ÖNEMLİ ?

Zayıflama diyetlerinin gerçek yüzünün ortaya çıkmasına
büyük önem veriyoruz, çünkü diyetçilerin bu konulardaki
tuzakları ve hileleri bitmek bilmiyor.

Önerimiz basit: Bu konularda size söylenen ne olursa
olsun, söyleyen -biz dahil-kim olursa olsun duyduklarınızı,
okuduklarınızı, size öğütlenenleri akıl kantarınıza vurmadan
kabullenmeyin, gözlemlerle ve karşılaştırmalarla
doğrulamadan benimsemeyin!

Eğer bu çabayı göstermezseniz, sesi yüksek çıktığı için,
medyatik ya da karizmatik olduğu için, ya da belki
apoletleri kalabalık olduğu için falanca ya da filancanın
peşine takılıp, çok tekrarlandığı için gerçekmiş sanılan
hurafeleri beslenmenize eklemleme ve çözmeye çalıştığınız
kilo sorunlarını ağırlaştırma riskiniz büyük.


Eğer herhangi bir zayıflama diyeti ile kilo kaybetme
düşüncesi zihninizi kurcalamaya başladıysa kendinize şu
soruyu yöneltin:

“Benim diğer insanlardan -yüzde 99’dan-ne gibi bir farkım
var ki, kiloları geri almamayı başarabilen azınlığın içine
girebilmeyi umut ediyorum?...”

Ve unutmayın:
Hangi diyeti seçerseniz seçin, diyetinize hangi nedenle
başlarsanız başlayın, sonrasında ne yaparsanız yapın ve
hatta diyetinizi kimin denetimi altında yürütürseniz
yürütün... sizin de başınıza gelecek olan, zayıflama diyetleri
ile hafiflemeye kalkışanların tamama yakınının başına
gelenlerden -yüzde 99 olasılıkla- farklı olmayacaktır.

Zayıflama diyetlerinin kalıcı zayıflama sağlayamadığının
kavranması, diyetlerden umut kesilerek, kilo sorunlarının
gerçek, etkin ve kalıcı tedavisinin yolunu açmak için büyük
önem taşımaktadır.

YANİ DENGELİ BESLENMEK Mİ BU İŞİN ÇÖZÜMÜ ?

Aklınıza takılabilir: “Pekâlâ, anladım diyetlerin çözüm
olmadığını, hatta insanları şişmanlattığını... yapılması
gereken herhalde dengeli beslenerek kilo sorunlarından
uzak kalmak... değil mi?”

Bazılarınızı belki de hayal kırıklığına uğratma riskini göze

alarak... yanıtımız: “Iıh, değil!”
Dengeli veya dengesiz beslenmenin zayıflamak veya
şişmanlamakla hiç bir alakası yok. Beslenmesi, genel geçer
kurallara göre “dengeli” tanımına pek bir güzel
uyabilecekler içinde kiloları almış gidenlerin sayısı hiç


azımsanamayacak olduğu gibi, pek bir “dengesiz” beslenip,
ne obezitenin, ne de fazla kiloların hiç kapısını çalmadığı bir
çok insan mevcut. Sözün burasında bir tırnakçık açmak
zorunda hissederiz kendimizi:

Lütfen yukarıdaki satırlardan “dengesiz beslenenler kilo
almazlar, şişmanlamazlar” anlamı çıkarılmasın; basitçe
ifadeye çalıştığımız, sadece, dengeli beslenme uyarılarının
uymaya kalkışanları kilo sorunlarından korumadığı... hatta
dengeli beslenmeyi saplantıya dönüştürmeye başlayanları
cuppadanak kilo dertleri denizine atıverdiği.

Bizce... işin aslına biraz merak ve biraz da dikkat ile
yakından bakılırsa... “dengeli beslenme” olarak lanse edilen
öğütlerin tamama yakını, enerji kısıtlamaları teşvikleri, yani
gizli zayıflama diyetleri içermekte.

Efendim yağı kısın, şekerden uzak durun, karbonhidratlar
ile aranıza mesafe koyun, proteinleri de abartmayın...
dengeli beslenin!

İyi hoş ama... insanoğlu denilir yaratığın yağ, karbonhidrat
ve proteinden başka enerji kaynakları mı var bizim
bilmediğimiz ki dengeyi başka kalorilerle kuracak ???

Hem sadece bir an için, dengeli beslenmenin kilo
kontrolüne bir yararı olduğunu varsaysak... acaba hangi
uzmanın, hangi bilimsel kuruluşun “dengeli beslenme
öğütlerine” güvenebiliriz acaba? Baksanıza, birinin dediği
öbürünü tutmuyor, üstelik de sabah ak, diyen öğleden
sonra hiç utanıp sıkılmadan, hemi de hiç gocunmadan
karra, diyebiliyor.

Son otuz kırk yılda alıp giden lokmaya hükmetme
cinnetinin sofralarımıza tatsız hediyelerinden biri olan
“Dengeli beslenme”nin ne bizim yöntemimizle uzaktan
yakından bir alakası, ne de ailemizin masasında yeri vardır
ve bizim akılcığımızın bir köşesinde “dengeli ya da
dengesiz... aldığı ile harcadığı arasındaki dengeyi kurma
yeteneğini kaybetmeye başlayanlar, fazla kiloları depolama
yolunda ilk adımlarını atarlar” sözcükleri yazılıdır.


ZAYIFLAMA DİYETLERİ HASTA EDİYOR !

Beslenmelerine kısıtlamalarla yön vermeye, kilolarına
diyetlerle gem vurmaya teşebbüs edenler, kısa sürede,
kendilerini kaçınılmaz olarak ağır ruhsal yıkımlar içinde
bulmaktadırlar.

“İrademi kullanır, doğru diyeti, diyetçiyi bulur, daha az
yemeyi, sofradan doymadan kalkmayı vücuduma kabul
ettirebilirim” hayallerinde ısrara kalkışanlarda, seneler ve
diyetler birbirine eklendikçe, yaşam yaşanılır olmaktan
çıkmaktadır.

Hayatın her bir saniyesi “az mı yedim, çok mu... doğru mu
beslendim, yanlış mı... n'aapsam da şu lanet boğazımı
tutmayı becersem... bu fazla kilolarla nasıl insan içine
çıkarım ben?” türünden insanın içini gıdım gıdım eriten, çin
işkencesinden beter sorulara kitlenmekte, diyetzede dur
durak bilmeden kendini kendiyle mücadelede bulmakta,
her yenilgisinde kendinden nefreti katmerlenmektedir.

“Kısıtlama Mikrobu Çöpe” dizimizin her bir kitabında, bu
önlenemez süreci, diyetzedelerin her birinin, başlarına
gelenlerin kendi eksikliği, kabahatleri yüzünden olmadığını,
kavramasına yardımcı olacağı...

Farkına bile varmadan milyonlarca diyet kurbanı ile aynı
sevimsiz kaderi paylaşmakta olduğunu, anlamasına katkıda
bulunacağı umuduyla uzun uzun ele aldık.

Evet, maalesef zayıflama diyetlerin sadece, şişmanlatmakla
kalmamakta, ama çok daha önemlisi hayatın tadını tuzunu
hoyratça kaçırıp, bireyleri saplantılar, özgüven ve özsaygı
eksiklikleri, dışlanmalar, içine kapanmalar, yemek ve
yemekten başka bir şey düşünemez olmalar'dan örülen
duvarların içine hapsetmektedir...


Diyetzedeler hayatlarının en güzel yıllarını, diyetleri ardı
ardına ekledikçe, bol keseden vaat edilen incelik rüyalarının
gitgide kendilerinden uzaklaştığını fark ettikçe... iç
dünyaları derin hasarlara maruz kalmaktadır.

Bulimia nervosa ve anoreksiya mentale gibi çok ağır ve
yıpratıcı hastalıklar da, ancak ve ancak diyetler,
kısıtlamalar zemininde gelişebilmektedir.

Kısıtlama Mikrobu'nun etki etmediği beyinlerde ne
bulimi'nin ne de anoreksi'nin gelişip, hastalığa dönüşme ve
yaşamları karartma ihtimali yoktur!

BİR ÇUVAL İNCİRİ BERBAT ETMEK...

“Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı”... sayfa 67-68

Zayıflamayı dayatmaya kalkışmak... bedenin ağırlığı
dengede tutma programını altüst etmektedir

Her şey yolundayken... güllük gülistanlık iken...
Kilo sorunları ile tanışılıp, ahbap olunmamışken...
Tüm canlılarda olduğu gibi...

. Genetiğinde yazılı ağırlığı korumak,

. Harcamaların karşılanmasını için gerekli enerjinin

alınmasını sağlamak,
. İhtiyaçtan fazla enerji alınmasını engellemek,
. Ve bizce en önemlisi... stoklarda genetiğin belirlediği

düzeyin ötesine taşan bir artış olduğunda, fazlalığı

harcamalarda kullanarak eritmek... amaçlarına, hesap

kitap yapmadan, ulaşabilmesine elveren Ağırlık


Dengeleme Yeteneği'nin varlığı sayesinde, insan
bedeni kilo sorunlarından ve şişmanlamaktan uzak
kalabilmektedir.

... beni ince görenler nedense hep aynı şeyi söylüyorlar... sen hiç fazla
yemezsin tabii... doğru değil, ben de insanım, bazen, çok sık olmadığını
itiraf etmeliyim, benim de fazla kaçırdığım oluyor... ne bileyim, bazen
arkadaşlarla bir ocakbaşında toplanıyoruz, laf lafı açıyor... muhabbetle
birlikte sofra keyfi de arttıkça artıyor... kebap... ezme... şakşuka...
neyse hepsini saymayalım... hele bir de bir süredir yemediysem,
özlediysem benim de fazla yediğim oluyor... arada bir başıma geliyor
ama kilolarımın arttığı filan yok... sonrasında iştahımın birazcık
azaldığını fark ettim... hepsi bu.

Çok basit bir mekanizmayı, elden geldiğince basit


sözcüklere dökmeye kalkışsak...
Kilo sorunları ile tanışmamış, Ağırlık Dengeleme Yeteneğini
yitirmemiş insanlar... harcadıklarından fazla yediklerinde...
onların da enerji stokları artar... hadi sevimsiz sözcüğü
kullanalım... şişmanlarlar.


İşte, Ağırlık Dengeleme Programı'nın, fazlalıkları
harcamalarda kullanma özelliği bu aşamada devreye girer.
Stoklardaki gereksiz fazlalığı eritebilmek için organizma bir
süre için beslenme duyumlarına çeki düzen verir, iştahı
birazcık azaltır... böylece harcananların bir kısmını
besinlerle almaya devam ederken... bir kısmını da


stoklardaki fazlalıklardan karşılar... ve kimseyi üzüp
sıkmadan... doğal ağırlığa dönüşü sağlar...
Eğer böyle olmasaydı... istisnasız herkes, her fazla

yediğinde biraz daha şişmanlar... giderek şişer, sonunda da
patlardı... iyisi mi bu satırları çevrenizde kontrol edin!

Şu veya bu yolla... kendisine kıtlığın dayatılmaya çalıştığını
hisseden canlı organizma alarm zilleri çalarak, normal seyir


programının tam aksi bir programla... kıtlığa karşı savunma
yapmakta... direnişe geçmektedir!

İNSANLAR NEDEN ŞİŞMANLAR ?

“Şişmanlamıyorum” sayfa 16-17

Ağırlık Dengeleme Yeteneği’nin kullanılamaz hale gelmesi,
işlerliğini yitirmesi şişmanlamanın başlangıcını oluşturur.
Şişmanlamanın gelişimini ise bireyin... fazlalaşan, ya da
fazla bulduğu kilolara karşı tepkisi belirleyecektir.

21. yüzyılın başında Dr. Jean-Philippe Zermati’nin TRAC
kavramını tanımlayıp, şişmanlamanın nedeni olarak teşhis
etmiş olması kilo sorunlarına bakışı kökünden
değiştirmiştir.
TRAC: Fransızca sözcüklerin baş harflerinden oluşuyor, Troubles de Régulation des
Apports Caloriques... Kalori Girdileri Ayar Bozuklukları, olarak çevirebiliriz.

Son 20-30 yıldır gerek A.B.D.’de, Kanada’da (weight
regulation), gerekse Fransa’da (régulation pondérale),
Avrupa’da giderek daha çok, bedenin kendi ağırlık ayar
mekanizmalarından söz edilir oldu.

Diyetlerin ve kısıtlamacı yöntemlerin gizlenemez hale gelen
başarısızlıkları ve zararları dünyanın dört bir yanında birçok
dürüst araştırmacıyı organizmanın ağırlık ayarı, kalori
girdilerini düzenleme mekanizmaları üzerine incelemeye
koyulmaya itti.

Dr. Zermati’nin 2002 yılında yayımlanan “Maigrir Sans
Régime” isimli eserinde eşsiz bir netlikle tasvir ettiği
TRAC’lar... bu tarihten itibaren birçok araştırmacı ve
hekime yeni ufuklar, yeni düşünme yolları açtı...

Eğer organizma, üstlendiği “kalori alımını engelleyerek,
ağırlığın genetikle belirlenen düzeyin üzerine çıkmasını


önleme görevi”ni yapmaz, ya da yapamaz hale gelirse...
şişmanlama kaçınılmaz oluyor. Kilo sorunlarına “kalori
girdileri ayar bozuklukları” penceresinden bakmak,
alışılagelmiş açıklamaların yetersizliğini, hatta sözümüzü
esirgemeyelim, saçmalığını gözler önüne sermekte...

İnsanlar, Ağırlık Dengeleme Yetenek’leri, etkinliğini
yitirdiğinde şişmanlıyor!

AĞIRLIK DENGELEME YETENEĞİ NEDİR ?

“Şişmanlamıyorum” sayfa 26

Ağırlık Dengeleme Yeteneği, canlı organizmaların,
genetiklerinde yazılı Doğal Ağırlığı küçük iniş çıkışlar ile
korumak için devreye soktukları mekanizmaların
toplamıdır.

Tüm canlı organizmalar yaşamlarını sürdürebilmek için
enerjiye gereksinim duyarlar ve bu enerjiye ulaşabilmek
için türlerinin gerektirdiği tüm yetilere sahiptirler.

Ağırlık Dengeleme Yetenek’leri bir yandan da gerekli enerji
miktarına ulaştıklarında gereksiz stok yapmalarını yani
şişmanlamalarını engellemekte ve daha önemlisi, bir
yandan da yaşamlarına devam edebilmelerini sağlayan
fiziksel boyutları koruyabilmelerine imkan vermektedir.

İnsan yavrusu da daha doğduğu andan -daha da doğrusu,
ana karnına düştüğü andan-itibaren doğadaki tüm canlılar
gibi bu yeteneği kullanmaktadır.


HAYIR !

“Şişmanlamıyorum” sayfa 40-41

Hayır, şişmanlamanın nedeni insanların fazla yağlı ya da

fazla şekerli yemeye başlamış olmaları değildir.
Hayır, şişmanlamanın nedeni insanların daha az hareket
eder olmaları değildir.


Hayır, şişmanlamanın nedeni fast-food’lar, ucuza satılan
yüksek kalorili besinler, sağlıksız gıdalar, rafine ürünler
değildir.


Hayır, şişmanlamanın nedeni kolalı içecekler, abur cubur
yemek, ya da şu veya bu türden gıdaların çekici reklamları
da değildir.


Hayır, şişmanlamanın nedeni atlanan öğünler, edilmeyen


kahvaltılar, ailelerin bozulmuş yemek düzeni de değildir.
Ve nihayet şişmanlamanın nedeni insan genetiğinin kilolarla
başa çıkamayacak şekilde bir bozulmaya uğraması da
değildir.


Şişmanlamak demek bedenin enerji stoklarının artması
demektir. Bu artışın nedeni organizmanın alınan
kullanılabilir enerji ile harcamalar arasındaki dengeyi
kuramamasıdır. Enerji terazisi -süreklilik gösterir şekilde
alınan kullanılabilir enerjinin harcanan enerjiden fazla
olacağı şekilde, bir tarafa yatmaya başladı mı, fazlalıklar
depolanır, stoklar artar.


Enerji girdi ve çıktılarını ayarlayan programın aksaması,
Ağırlık Dengeleme Yeteneği’nin kullanılamadığı anlamını
taşır.


Şişmanlama ve obezitenin nedenlerini -samimiyetle


araştıran herkes önce şu soruyu oluşturmalıdır:
“Ağırlık Dengeleme Yeteneğinin kullanılamamasına yol açan
nedenler nelerdir?”



BU YETENEĞİN ORTAYA ÇIKARILMASI KİLO
SORUNLARINA YAKLAŞIMI NASIL DEĞİŞTİRİR ?

“Şişmanlamıyorum” sayfa 38-39

Ağırlık Dengeleme Yeteneği’nin varlığının kavranması ve
tabii ki bununla birlikte etki mekanizmalarının, nasıl
kullanıldığının ortaya çıkartılması kilo sorunlarına yaklaşımı
kökünden değiştirecektir. Çünkü bu sayede, şişmanlamanın
gerçek mekanizmasının Diyetçi Dayatmacı Zihniyet’in
verdiği açıklamalarla hiçbir ilintisi olmadığı açık ve net
olarak görülebilecektir.

İnsanların Ağırlık Dengeleme Yeteneği’ne sahip olmaları
demek, şişmanlamanın tek nedeninin bu yeteneğin
kullanılmamaya, kullanılamamaya başlanması anlamına
gelmektedir. Bu da şişmanlamanın tanısının tamamıyla
değişmesi, aynı zamanda bu tanı doğrultusunda
geliştirilecek korunma ve tedavi yöntemlerinin de temelden
değişikliği anlamına gelir.

Ağırlık Dengeleme Yeteneği, Doğal Ağırlığın korunmasını
sağlar

.Bu yeteneğin kullanılamadığı durumlarda, ağırlık Doğal
Ağırlığın üzerine çıkar, şişmanlamanın ilk adımı atılır
.Ağırlık Dengeleme Yeteneği’nin kullanılamamaya devam
edilmesi durumunda ise şişmanlama devam eder
.Kilo sorunlarından korunmada hedef, bu yeteneğin
kullanılmaya devam edilmesinin koşullarını yaratmak,
.Oluşmuş şişmanlık ya da obezite durumlarında ise bu
yeteneğin tekrar kazanılmasına yönelik tedavi planlaması
yapmaktır.
Ağırlık Dengeleme Yeteneği’nin yitirilmesi, daha doğru bir
deyişle kullanılamaması bireyin Doğal Ağırlığının üzerine
çıkarak, şişmanlamasına yol açmaktadır.


DENENMEYEN KALMADI

“Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı” sayfa 73

Zayıflamayı bedene dayatabilmek... “heh, işte nihayet
bulmuşlar zayıflamanın doğru yolunu” umutlarını
körüklemek için denenmeyen kalmamıştır.

Akla gelebilecek... ya da akla mantığa sığmayacak her
yolla, insanlar zayıflatılmış... ama sonrasında diyetçilerinin
dediklerini dinlemeyen, yememesi gerekenleri, yememesi
gereken zamanlarda, yememesi gereken miktarlarda...
tekrar yemeye başlayan, egzersizin, hareketin ucunu
koyveren, boğazlarına hâkim olmayı başaramayan
insanlar... “efendim, kendi kabahatleri”... tekrar
şişmanlamaya koyulmuşlardır.

Diyetçilerin anlamadığı, işlerine gelmediği için anlamak
istemedikleri organizmanın kıtlığa karşı geliştirdiği tepkiyi
aşmak için her çarenin denenmiş ve sonucun da hep
hüsran olduğudur.

AMA BEN BAŞARMIŞTIM

“Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı” sayfa 82-84

Diyetlerle incelmeye teşebbüs edenlerin çoğu... başlangıçta
“sonuç” almakta, hepsi hayal ettikleri kadar
hafifleyemeseler de... kimi kaynaklara göre yüzde seksen
beşi bir miktar zayıflayabilmektedir.

İşte bu başlangıçtaki “başarı”, kiloların sonrasında fazlasıyla
geri geldiği gerçeğinin anlaşılabilmesini engellemekte...
geçici ağırlık kayıpları insanların defalarca aynı tuzağa


düşürülebilmesinin yolunu açmaktadır.

Bu süreçte başarılar “doğru beslenmeyi” önermiş olan
diyetçilerce üstlenilmekte... diyetzedelerin bahtına ise
başarısızlıklar ve verilen kiloları geri almış olmanın
suçluluğu düşmektedir.

... Çok başarılı bir diyet reçetesi idi, uyabildiğim sürece şıkır şıkır
verdim kiloları, çok güzel sonuç aldım. Biliyorum, doğru beslenmeyi
başarmıştım o dönemde... ne etmeye aldım ki ben bu kiloları geri?
Zayıf iradelinin biriyim işte. Şimdiki halimden hiç ama hiç memnun
değilim... yememem gerekenleri yiyorum, kötü, yanlış besleniyorum ve
kendime ne kadar yapma, desem de çok fazla yiyorum. Tekrar kendimi
zapt-u rapta almam, bilinçli beslenmem gerek... bir becerebilsem yine
kilo verebileceğimden kuşkum yok. İncecik insanları gördükçe içim
gidiyor ama bir yandan da iyice kafam karışık, hangi diyeti yapmalıyım
acaba?... eski diyetçime gitmeyi denesem... fiyatları da iyice artmış,
diyorlar... daha hızlı bir yolu olmalı bu işin... nasıl bulacağım o yolu?...

Lanet olsun, diyorum zaman zaman... yok olsa tüm yenecekler...
kökünden hallolsa derdim... yine aklım yemekte... yine yiyeceğim... ve
sonra... ne olacağım ben?...

Yaptıkları diyetlerle kilo verebilenlerin, kendi deyimleri ile
“sonuç” alanların aklına “diyete uyabildikleri dönemdeki
beslenmenin doğru olduğu” inanışı gelip yerleşiverir.

Diyet bitip, bırakılıp kilolar fazlasıyla geri geldiğinde, bu
inanış, silinmek şöyle dursun daha da kuvvetlenir.

Bedeninin geliştirdiği tepkilerle, beslenmesi üzerindeki
denetimi yitiren birey, yemeye başladığında... kendisinden
korkuya kapılır... çünkü çok, daha önce yemediği kadar
büyük miktarlarda yemekte, aklını başına toplayıp az
yemeye çalıştıkça... daha da çok yemektedir...


... Kendi gerçek yüzümü gördüm vallahi... meğer ne açgözlüymüşüm
ben... kendimi durdurmazsam sonum kötü... hem öyle seviyorum ki
yemeyi... aklımda da hep baklava börekler... başka hiçbir çare yok...
tekrar boğazıma hâkim olmalıyım... benim sıkı bir diyete, sertinden de
bir diyetçiye ihtiyacım var, yoksa iflah olmam...

Diyet yapılan dönemdeki beslenmenin doğru olduğu
inanışı... diyet bittikten... bırakıldıktan sonra da tüm
zararlılığını sürdürmekte, tekrar diyet yapması gerektiğini
düşünen, ve açlıkların kaçınılmaz olarak kendisini
beklediğini bilen diyetzede, giderek saplandığı kısıtlamalı
beslenme içinde, denetimi elinden daha çok kaçırır
olmaktadır.

Tekrar diyet yapmak zorunda olduğunu kafasına
kazıyanlar... fazla yedikleri dönemlerde bile... kıtlığı
kendilerine süreklileştirmekte... hep kıtlıktan çıkmışcasına
yer hale gelmektedirler.

KUŞA BÖCEĞE REZİL OLUYORUZ


“Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı” sayfa 99-100

Diyetçiler gece demez, gündüz demez... o ekran senin, bu
gazete benim, insanları bilinçlendirebilmek için... canlarını
dişlerine takıp... koşuşturur dururlar...

Ve üretirler:
Yağ oranlarını şıpır işi ölçen cicili bicili tartılar,
Tadından yenmez... diyet ve light ürünler...
Ter kokularının aeroaspirasyonla (?!) hüüp diye


emiliverdiği, insanın “yatağı sersem de şurada bir uykucuk

çeksem” arzularının, “bu mis gibi havada biraz daha
gayret... koşu bandına dayan” iç emirlerine karıştığı
ultramodern spor salonları,


Nedendir bilinmez, piyasaya sürülmelerinden sonra şöyle
bir sekiz on yıl geçmeden... ağır bedensel hasarları bir türlü
saptanamayan... ama “çıktıklarında” mucize adlandırımını
tartışmasız sahipleniveren “zayıflama ilaçları”,
Promosyonlu ve kredi kartına taksitli diyetçi seansları,


Yaz veya kış hiç fark etmez... zayıflama adaylarının hizmet
ve kullanımına sunulur.


Ve hafifleme arzularına gem vuramaz hale getirilenler...
“En önce ben hafifleyeceğim”, “en genç ben olacağım”, “en
sağlıklı, en kaliteli, en uzun ben yaşayacağım”, diye diye
diyet medyasının seçkin yazı dizileri, mesmega diyetçilerin
“en sağlıklı önerileri” peşinde koşmaktan bitap düşerler...


Kendilerine “öğretilenlerin” gün aşırı değişmesinden, dünün
“doğru” besinlerinin bugün yanına bile yaklaşılmaması
gereken “kalori bombaları”na dönüşmesinden... kafaları
bulanmış, çareyi antidepresanlarda, psikoterapilerde...
kişisel gelişim, nirvanaya erişim programlarında arar, o da
olmaz falcıya, üfürükçüye, transandantal lavmancıya bel
bağlar... ve bu uğurda hiçbir masraftan kaçınmazlar...


Hint yağı içmeye, dişlerini diktirmeye, midelerini
küçülttürmeye, kullandıklarını zayıflama ilacının “minicik”
yan etkisine katlanıp, çocuk bezi ile dolaşmaya bile gıklarını
çıkarmazlar...


Ama... bunca uğraşa, bunca fedakârlığa rağmen...
Toplu ve global olarak şişmanlamaya devam ederler.
Varsın, Dünya Sağlık Örgütü... “glisemik endeksi düşük


gıdalarla beslenin... az yiyin... hareketi artırın” desin...
“Çok biliyorsa gelsin kendisi yapsın” dercesine... koskoca
bir İnsanlık Âlemi... otun, ağacın, kuşun, böceğin gözleri
önünde, göz göre göre şişmanlamakta, epidemik bir hızla
obezleşmektedir.



TIRMANAN BİR SÜREÇ

“Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı” sayfa 133

Beslenmesi üzerinde kısıtlama amaçlı denetim kurmaya
niyetlenen kişi, daha ilk andan itibaren kıtlığa direniş
programını harekete geçirmekte, Hastalığa ilk adımlarını
atmaktadır.

Beden “enerjiye ihtiyacım var” dediğinde “olmaz”
denmekte; “doymadım” diye sızlansa “bekle” yanıtını
almakta; önüne canının çektikleri değil, istemediği besinler
gelmektedir.

Bir insan acıktığında yiyemezse, verilen miktarlarla karnını
doyuramazsa, istediği besinlere ulaşamazsa... bunun adı,
kıtlık mıdır... değil midir? Ne dersiniz?

Yaşamsal enerji yollarını her yöntemle açık tutmaya
uğraşan beden ve bu yolları tıkamaya kararlı olan kişinin
“bilinçli beyni” arasındaki mücadelenin tırmanarak...
amansız bir savaşa dönüşmesi ise kaçınılmazdır.

Kısa süre içinde, alınan ilk önlemler yetmeyecek... kilolar
ya istenilen hızla verilemediğinde, ya da fazlasıyla geri
geldiğinde yeni önlemler bulup (öğrenip) uygulamak
gerekecektir. Herkes kendi aklınca, bildiğince, çoğu zaman
da “öğrendiğince” bir şeyler yapmaya... hâkimiyeti tekrar
eline geçirmeye çalışacaktır.

Yetersiz kalan her önlem, yeni ve çoklukla daha sert
tedbirlerin alınmasını gerektirecek... bedenin tepkileri ise
giderek şiddetlenecektir.


KISITLAMALI BESLENME HASTALIĞI'NI DOĞRU TANIYIN !


Kısıtlamalı Beslenme hastalığı başlayınca... gelişirken...
Anoreksiya'ya ya da bulimia'ya yakalanmayanlarda da...


. Kompülsiyonlar ortaya çıkmakta, denetim kayıpları ile
yemeler yoğun suçluluk, pişmanlık, utanç duygularına
yol açmaktadır
. “Sıkı denetim”-”denetim kayıpları” dönemleri birbirini
izlemektedir
. Acıkmaktan, doymaktan korkular gelişmekte...
bedenin enerji gereksinimleri reddedilir olmaktadır
. Bazı besinler veya besin grupları şişmanlattıkları
gerekçesiyle sofradan kaldırılmakta ya da kısıtlı
tüketilmeye çalışılmaktadır
. Dış görünüşe, estetiğe verilen önem artmakta... tartı,
bel inceliği, beden yağ oranı, beden kütlesel endeksi
saplantıları gelişmektedir
. Diyetlerle başa çıkılamayan fazlalıklara, telafi
yöntemleri ile müdahale eğilimleri görülmektedir
. Zayıflama ilaçları, ürünleri kullanılmakta... mucize
ürün-besin beklentileri gelişmektedir
. Sporun, hareketin artırılarak, zayıflanabileceğine olan
inanış güçlenmekte... spor yapamamak, yapılan sporu
bırakmak suçluluk duyulmasına yol açmaktadır
. Kilo iniş ve çıkışları, ruhsal dengeyi ciddi olarak etkiler
hale gelmekte... kilo alma-verememe korkusu giderk
paniğe, kilo terörüne dönüşmektedir
. Yemek-yememek mücadelesi yaşamın her anında ön
plana geçmeye başlamakta, diğer olağan hayat
faaliyetlerini engelleyebilmektedir
. Gerginlikler, huzursuzluklar... hatta sevinçler ile besin
alımı arasında bağlantı oluşmakta, bedenin enerji

ihtiyaçları yerine duygu ve heyecanlar yemek yedirir
olmaktadır

. Duygu ve heyecanların yemek eylemini başlattığının
tespitiyle, dış dünya ile olan ilişkilerin mümkün olan en
aza indirilmesi girişimi görülmektedir
. Özgüven, özsaygı kayıpları belirmekte... çoğu zaman
ağırlaşarak bireyin kendini aşağılamasına, küçük
görmesine yol açmaktadır
. Mutluluk projeleri, “ince olduktan sonra”ya
ertelenebilmektedir
. Az yiyebilmek, kendine hâkim olabilmek gerekçeleri ile
ödül-ceza sistemleri beslenmeye sokulmaktadır
. Denetimi elde tutabilme çabaları yoğunlaştıkça...
yargılama ve karar verme mekanizmaları
etkilenmekte... kilo, incelik, spor yapılıp yapılmadığı,
diyete uyulup uyulmadığı, sağlıklı beslenilip
beslenilmediği... diğer insanları ve kendini ölçüp
biçmede öncelikli ölçüt haline gelmektedir
. Kısıtlamalar zemininde depresyon, panik atak,
paranoid eğilimler sık gözlemlenmektedir
EVDE ÖNLEM ŞART

“Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı” sayfa 139-140

... “Çocuklarla birlikte oturmamalıyım masaya. Onlara
hazırladığım yemeklerden yiyorum, tabaklarında kalanları
bitiriyorum, dikkatim dağılıyor... çok yiyorum... benim için
çok tehlikeli... ben önceden yemeliyim, onlara da ayrı sofra
hazırlarım”...


Evde diyete başlayan tek bir kişi bile olsa, bunun eve,


paylaşılan hayata yansımaması imkansızdır.
Kimisi kendi “diyetetik yemek ve düzenini” diğerlerine
dayatmaya kalkışır... kimi de çareyi ayrı, hatta gizli
yemekte bulur.


Bir çok diyetzede için “boğazını tutmayı” başaramadığını
itiraf etmek göze alınabilir, dayanılabilir bir yük değildir. ...


“Anlatmaya kalksam da anlamazlar” ... “Nasıl olur da,
herkesin becerdiğini ben yapamıyorum, anlayamıyorum
kendimi” derken yaşanan yoğun utanç duygusu diyet
kurbanını saklanmaya, diğerlerinden uzaklaşmaya
itmektedir.

... “Dur senin yemeğini ısıtıp getireyim... ben bakarım

kapıya... haberleri izleyeceğim, siz yiyin”...
Bir bakarsınız, sofraya birlikte oturduğunuz kişi
buharlaşmış... bir o, bir bu diye gitmiş, gelmiş... yemeği
“asgari hasarla” atlatmaya çalışmıştır.

Aynı çatı altında yaşayanlardan birinin, beslenmesini
denetim altına almaya başlaması, kaçınılmaz olarak ailenin
diğer fertlerini de etkilemektedir. Hazırlanan yemekler
değişmekte, “light”laşmakta, alışılmış, sevilen gıdaların
sofraya gelmesi ise seyrelmektedir. Kısıtlamadaki kişi
yaptığı işin doğruluğuna inanarak çevresindekilerden de
“doğru beslenme kurallarını” benimsemelerini
isteyebilmekte... bazen diğerlerini de etkileyip, bu sürece
çekebilmektedir...

Ama tersi de mümkün! Olup bitenlerin, neden aç kalmaları
gerektiğini anlamayan diğer fertlerin yoğun tepkisine yol
açması olasılığı da var. Böyle olduğunda, diyet yapmaya
çalışan kişi diğerlerini, açıktan veya kendi iç dünyasında
gizlice, zayıflamasını kösteklemek için ellerinden geleni
yapmakla suçlamaya koyulabilmektedir.


Aile fertlerinin birden fazlası diyet yapıyor olsalar bile,
farklı inanışlar sorunlara, sürtüşmelere yol açabilecektir.
Örneğin biri “şekeri, tatlıyı kesmeye” çalışırken, diğeri
“kahvaltı şart” diye tutturup sabahın köründe kalk boruları

çalmaya başlayabilecek... içtimada eksik olanları hizaya
sokmaya çalışabilecektir.
Aynı önlemlerin gerekliliğine inanılsa bile, kısıtlamalı

beslenme sürecindeki ailenin sofrası dertsiz, sorunsuz
olmayacaktır. Diyetzede’lerden biri sofra ve yenenler
üzerinde kontrol kurmaya kalkıştığında, diğerlerinin
tahammül sınırlarını zorlayabilecek, ya da tam tersi olacak,
diğerlerince laçkalıkla suçlanabilecektir. Organizmalarının
göstereceği farklı yoğunlukta ve farklı zamanlardaki
denetim kayıpları da ayrıca problem yaratabilecektir
“Sende kabahat, getirmeseydin tepsiyi, ben
yemeyecektim”.

Herkesin diğerlerinin bekçisi olmaya yeltendiğinde, gizleme
eğilimlerinin... diğerlerine duyulan hınçların alevlenmesi,
çoğu kez “tıkınmaların” bahanesini oluşturabilecektir.

ÇOCUKLARIM İÇİN KORKUYORUM

“Şişmanlamıyorum” sayfa 151-152

Huzurlu, bedeniyle barışık, kendinden emin bir kadın...
annelik görevini üstlendiğinde... bir “beslenme nevrozu”na
yakalanabilir.

“Şimdilik çocuklarım ince, ama zamanında müdahale
etmez, gerekli önlemleri almazsam, hiç kuşkum yok... bu
fazla sürmez onlar da şişmanlar!”


Böylesi telaşlara düşen bir anne çocuklarının da kilo
sorunları riskleri taşıdığını düşünerek... sorumlu bir
ebeveyn olarak... dikkatli baktığında yavrusunun göbeğini
biraz yuvarlaklaştığını, bacaklarının kalınlaştığını fark
ederek... korkularında haksız olmadığına kanaat
getirerek...

Aklının kocaman bir bölümü çocuklarının (ya da
çocuğunun) obez olacağı, gelecekte fazla kilolarına bağlı
sosyal ve fiziksel sıkıntılar yaşayacağı fikirlerine takılıp
kalacak... zihni her türden felaket senaryolarının istilasına
uğrayacaktır.

Obezite salgınından dem vuran medyatik bombardıman,
beslenmek, yemek yemek gibi keyifli bir alışkanlığı, ailesini
beslemek gibi –bazen yorucu olsa da-zevkli ve tutkulu bir
eylemi, karmaşık, içinden çıkılması güç bir sorunlar
yumağına dönüştürebilir. Anne (genellikle) tutanaklarını
yitirebilir, sağduyusu felce uğrayabilir. Her an ona “hep
yanılmakta, yanlış yapmakta”... beslenmeyle ilgili tüm
bildiklerinin (yaptıklarının) hatalı olduğunun ve konunun bir
uzmanlık alanı olması gerektiğinin hatırlatıldığı bir
ortamda... kuşkuları karabasana dönüşebilir... “Aman
Tanrım, çocuklarımın başına neler gelecek?”...

İşte o zaman gelsin “kalori avı”...

Ailesini, çocuklarını koruma içgüdüsü dürtülenen bir anne...
doğruları öğrendiğini ve yaptığını sanarak... tüm ailesini
kısıtlamaya sokabilir... tüm dengeleri altüst edebilir.

Üstelik, çocuklarıma örnek olayım, yediklerime dikkat
edeyim, derken... kendisi de Kısıtlamalı Beslenme
Süreci’nden nasibini alarak... şişmanlamaya başlayabilir.


EVİN YENİ HÂKİMİ


“Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı” sayfa 141-142

Kısıtlama mikrobu’nun tek ve mutlak hâkim’e dönüşmeye
başladığı evlerde... sofrada keyifle yemek yemek, dertleri,
tasaları, sevinçleri paylaşmak gibi insani davranışlar yerini
süratle yoğun ve sürekli bir gerginliğe bırakacaktır.

Ailesel kısıtlama ortamının hüküm sürdüğü bir evde
dünyaya gözlerini açan, yaşamını sürdürmeye çalışan
çocukları nice güçlükler, tehlikeler beklemektedir:

. Acıkma, doyma, tokluk sinyallerini yitiren ebeveyn,
çocuklarının beslenme duyumlarını anlayıp doğru
yorumlama yeteneğine sahip değildir...
. İnce olmak, şişmanlamamak hep gündemdedir ve bu
ortamda büyüyen çocuğun kilo korkusuna
yakalanmaması olası değildir; çocukların,
şişmanlarlarsa anne ve babalarının kendilerini
sevmeyeceklerini düşünebilmesi bir başka güçlü
ihtimaldir...
. Arkadaşlarının şişko diye alaya aldığı bir çocuk “şişko,
kötü, değersiz” olmadığının anne ve babasının
dudaklarından dökülmesini beklemekte, ama çoğu kez
“sen de yediklerine biraz dikkat et... güzelim” türü
uyarılarla karşılanabilmektedir...
. Sofra düzeni ya çok bozulmuş, ya da tamamen
ortadan kalkmıştır. Yemekler ortak sofrada değil,
neredeyse kaçamaklarla yenmektedir; çocukların neyi
sevip sevmediklerini, nelerin karınlarını
doyurabileceğini öğrenebilecekleri aile sofrası eğitici,
model oluşturucu özelliklerini yitirmiştir...
. Besin yelpazesi daralmış, “şişmanlattığı” gerekçesiyle
birçok gıda bu yelpazeden çıkartılmıştır; vitamin,

mineral ya da besinsel yapı taşları eksiklikleri pusuda
beklemektedir...

. Kendi kilo sorunlarını çözmekte güçlük çeken, başarısız
olan anne-baba kilo korkularını çocuklarına eksiksiz
aktarmaktadır...
. Anne -baba, çocuklarının gelişim eğrilerindeki doğal
hızlanma ya da yavaşlamaları yorumlayamamakta, 6
yaş civarındaki fizyolojik yağlanma atağı, ya da
erginliğe geçişteki fizyolojik “kalınlaşma”, “eyvah,
yavrumuz da şişmanlıyor” korkusunu depreştirip
ebeveynin kısıtlamaları çocuğa da dayatma
girişimlerine dönüşebilmektedir...
Çocuklarda... Gençlerde...
Anoreksiya... bulimia... şişmanlık... obezite...
Hiçbiri nedensiz değil.


KİLO TERÖRÜ

“Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı” sayfa 149-151

Kilo korkuları... tartı saplantıları kısıtlamalı beslenme

sürecinin vazgeçilmez aktörleridir.
“İdeal kilo”nun durmaksızın aşağılara çekildiği, ağırlığın
doğal kontrol mekanizmalarının sözünün bile edilmediği bir
dünyada kilo korkusunu beyinlere sızdırmak çocuk
oyuncağıdır.

Zayıflamak veya kilo almamak umuduyla, kısıtlama
mikrobunu yaşamlarına buyur edenler, bu korkunun
hayatlarını istila edecek bir saplantıya... kilo terörüne


dönüşme riskini taşıdığını tahmin etmekten çok uzaktırlar.

Giriştiği zayıflama diyetini “sonuç alamadan” bırakanlar
kadar, hatta belki de onlardan daha fazla, “başaranlar”da,
kilo korkusu giderek artmakta... zayıflayanlar tekrar
şişmanlamaktan korkmaya devam ettikçe, onlar için kilo
sorunları çözülmemekte, tam aksine ağırlaşmaktadır.

İncelmiş görünümünü ya da nihayet ulaştığı “sağlıklı ideal
kilosunu” muhafaza için yeni fedakârlıkların, yeni
yoksunlukların göğüslenmesi gerekeceğini hisseden birey
korkunun bir üst basamağına sıçramıştır. Önlemler
sıkılaştırıldıkça kilo korkusu kilo terörüne dönüşmektedir...

Çok yiyorum:

Kısıtlamalı beslenme sürecinde... besin alımı ile enerji
gereksinimleri arasındaki iletişim kopuktur... birey, çok
yemiş olduğuna, kafasındaki kısıtlama inanışları ile kanaat
getirmekte... kilo korkusu yoğunlaştıkça, sınırlarını giderek
daraltmak zorunda kalmakta... küçük miktarlarla bile, çok,
hatta aşırı yediğini düşünmektedir.

Şişmanlıyorum, hayatım iyice mahvolacak:

Ağırlık kontrolü saplantıya dönüşmekte... yaşam kiloların
iniş çıkışlarına endekslenmekte, mutluluğun zayıfladıktan
sonra elde edilebileceği, incelerek hak edileceği düşüncesi
güçlenmektedir. Şişmanladığı ya da zayıflamasını aksattığı
korkusuyla birey, hayatının dayanılmaz olacağına,
berbatlaşacağına inanmaktadır

Çok üzülüyorum, kendimi harap ediyorum, bunalıyorum,
geriliyorum:

Hayatının, verdiği kararlara uyma güçlülüğünü


gösteremediği için, kendi suçuyla, kötüye gitmekte
olduğunu düşünen kişi... sıklıkla iç dünyasında, durulana
dek başka bir şey düşünme ve yaşama fırsatı vermeyen
yoğun olumsuz heyecanların gerginliklerini tadar.


Sonra da kalkıp, bu sıkıntılarını gidermek, bu yıpratıcı
fırtınaları dindirmek umuduyla...
Yapmayı istediği en son şeyi yapar: Yemek yer.
Ve tekrar çok yediğine kanaat getirip... en baştan...


“Kafa da kendilerinin, çatalı ağza götüren el de...
yemeyeceğim desinler, yemesinler!” diyenler... olup
bitenlerden hiç ama hiçbir şey anlamamışlardır!

Verilemeyen kiloların hayatı berbat etmekte olduğunu

hatırlatan öyle çok fırsat vardır ki:
Ayna önünden geçmek... elbiselerinin sıktığını hissetmek...
ince bir insan görmek... şişman bir insan görmek...
tartılmak... kilolarla ilgili uyarılara maruz kalmak...
vücudun hatlarını gösteren giysiler giymek... gazetede
kilolarla ilgili bir haber okumak... bedenine göre elbise
bulamamak... karnını şiş hissetmek... daha önce giyilebilen
bir elbiseye girememek... ilkbahar, yaz, ... televizyonda
kilo, obeziteden bahseden bir program izlemek... bir davete
gitmek zorunda kalmak... kötü beslendiğini düşünmek...
sınır kiloya ulaşmak... 1 kilo almak... da kilo terörünü
alevleyebilmektedir.

Kısıtlamalı Beslenme Süreci'nde, bedenin yemeye itmek
için kullandığı “eziyet yöntemleri”nin en etkini gerginlikleri,
huzursuzlukları, mutsuzlukları çözmek için yedirmektir. Kilo
terörünün ağına düşenlerde... yaşanan olumsuzlukları
yiyerek giderme eğilimi yerleşmiş, besine iten yollar
eksiksiz açılmıştır.


Fark ettiniz mi?
Çok yedirebileceği kaygısıyla beslenmeden dışlanan
“acıkma”nın dışında... hemen hemen her şey bu insanlara
yemek yedirmekte, hem de fazla fazla yedirmektedir.


ZAYIFLAMA DİYETLERİ KADERİNİZ DEĞİL !

Zayıflama diyeti tuzağına düşmeden...
Enerji kısıtlamalarını sofranızın baş köşesine oturtmadan...
Ruhsal ve bedensel sağlığınızı açlık ve kıtlıklara kurban


etmeden...
Ağırlık dengeleme yeteneğinizi yeniden ele geçirip,
besinlerle barışarak... kilo sorunlarınıza çözüm bulmak,
fazla kilolarınızdan kalıcı olarak kurtulmak mümkün.
Diyetsiz Kalıcı Zayıflama'nın tüm inceliklerini
kitaplarımızda, elden geldiğince açık bir dille anlattık.
Eykitabımızın bundan sonraki satırlarında... Zayıflamak'tan


alıntılarla, ilk adımları atma hevesini size vermeye
çabalayacağız.
Acıkarak yemek yeme alışkanlığını kazanan, sofradan


doymadan kalkmama kararlılığını gösterenler... tok
olduklarında değil tıkınmak, yemek ihtiyacı bile
duymuyorlar. Sevdikleri yemeklere masalarında yer açmayı
becerenler, tatlı, çikolatalar peşinde nefeslerini kaybetme
sıkıntısından kurtuluyorlar.


İhtiyaçlarının güle oynaya karşılandığını... yasakların,
açlıkların bir daha geri gelmemek üzere sonlandığını fark
eden insan organizması...


Bir yandan harcamalarını artırarak, öte yandan depolardaki
yağları harcamalarda kullanarak... fazlalıklarını atıyor...
Diyetsiz Kalıcı Zayıflama eziyetsiz gerçekleşiyor!



UYGULAMADA NELER YAPACAĞINIZI BAŞTAN
BELİRLEYELİM:

“Zayıflamak”... sayfa 104

. Acıkmayı tekrar öğreneceksiniz
. Acıkmaya uymak için çaba göstereceksiniz
. Doymanın farkına varmaya çalışacaksınız
. Doymayı tekrar öğreneceksiniz
. Doyduğunuz noktanın yakınlarında durmaya
çalışacaksınız
. Bunu yapabilmek için, doymayı aşmayı öğrenerek...
bariyerleri ayağa kaldıracaksınız
. Acıkarak başlanan ve doymayla sonlanan yemekleri
sosyal yaşamınızın içine oturtmaya çalışacaksınız
. Yemeğe ulaşabildiğiniz saatlerde karnınızın acıkmasını
sağlamak için çaba göstereceksiniz, acıkma, doyma,
tokluk sinyallerini kendi yaşamınızın ritmine
oturtacaksınız
. Tokken yemek yememeyi öğreneceksiniz
. Tokken yemek yiyebilmeyi de öğreneceksiniz
Ağırlık dengeleme yeteneğini bir daha geri kaybetmemek
ve böylece zayıflamanızın ve sağlıklılığınızın kalıcı olması
için gerekli alt yapıyı oluşturacaksınız...


ACIKMA DUYUMU EN BÜYÜK DOSTUM...


“Zayıflamak”... sayfa 105

... Acıkma sinyalini tekrar eksiksiz olarak öğrendiğimde, kilo
sorunumun çözümünde en büyük adımı atmış olacağımı hissediyorum.
Yemeğe acıkarak başlamak demek, bir önceki yemekte aldığım
enerjinin tamamının organizmam tarafından tüketilmiş olduğu anlamına
geliyor... öyleyse? Acıkıp yemeğe başladığımda, bir önceki yemekten
bu yana enerji stoklamış, şişmanlamış olma ihtimalim yok... bunu bilmek
beni rahatlatıyor... o zaman? Bundan bir sonraki yemeğe de acıkarak
başlayabilirsem, aldıklarımı harcamış olduğum için, yine stok mtok
artmayacak demektir...

Acıkarak yiyeceğiniz daha ilk yemekten başlayarak,
besinlerin bu koşulla size nasıl keyif vereceğini, nasıl
lezzetli geleceğini gözlemlemenizi öneririz. Doğa, enerji

ihtiyaçlarının karşılanmasını hatırlatmak için, acık

_________________
asla asla demeyin..
BİRGÜN MUTLAKA oluyor..
Image

Aktif Üye
Aktif Üye
 
Yaş: 42
Kayıt: 06.11.2006
Mesajlar: 167
Şehir: İzmir
turkey.gif
 (Başlık yok)
 Çar 18 Tem, 2007 03:03
Alıntıyla Cevap GönderSayfa SonuBaşa dön

ACIKMA DUYUMU EN BÜYÜK DOSTUM...


“Zayıflamak”... sayfa 105

... Acıkma sinyalini tekrar eksiksiz olarak öğrendiğimde, kilo
sorunumun çözümünde en büyük adımı atmış olacağımı hissediyorum.
Yemeğe acıkarak başlamak demek, bir önceki yemekte aldığım
enerjinin tamamının organizmam tarafından tüketilmiş olduğu anlamına
geliyor... öyleyse? Acıkıp yemeğe başladığımda, bir önceki yemekten
bu yana enerji stoklamış, şişmanlamış olma ihtimalim yok... bunu bilmek
beni rahatlatıyor... o zaman? Bundan bir sonraki yemeğe de acıkarak
başlayabilirsem, aldıklarımı harcamış olduğum için, yine stok mtok
artmayacak demektir...

Acıkarak yiyeceğiniz daha ilk yemekten başlayarak,
besinlerin bu koşulla size nasıl keyif vereceğini, nasıl
lezzetli geleceğini gözlemlemenizi öneririz. Doğa, enerji

ihtiyaçlarının karşılanmasını hatırlatmak için, acıkarak
yenilen yemeğin başlangıcına zevk ögesini koymayı
unutmamıştır.


NEREM ACIKACAK? ACIKMAYI NEREDE HİSSEDECEĞİM ?


“Zayıflamak”... sayfa 106-107

... Karnım... tabii ki karnımda hissedeceğim... nerede olacak başka?
Burnumun ucunda değil ya! İnsanın dizinin, serçe parmağının, bileğinin...
veya tövbe tövbe... şey, kulağının acıkmayacağını biliyordum, ama
nedense benim karnımın değil, kafamın acıktığını fark etmemiştim.

... “Acıkıyor musun?... Tabii ki acıkıyorum, yoksa niye yiyeyim?... Emin
misin?... Şeyy... Neren acıkıyor, elinle gösterir misin?...” elim havaya
kalktı ve asılı kaldı... arkadaşımdan utanmasan beynimin tam orta
yerini gösterecektim... “Galiba bilmiyorum...”

... Öğrenmem gereken karnımın acıkması, bir anlamda fiziksel bir his...
Bundan önce kafam açtı, gözüm açtı, belki de ruhum açtı ve ben acıkıp
acıkmadığımı bile kendime sormadan, yememeye çalıştıkça daha çok
yiyordum...

... Biraz düşündüm, gidip kontrol edeyim, dedim. Hiç kilo sorunları
olmayan, diyet falan da yapmadıklarını bildiğim birilerini bulup bir
“araştırma” yapmaya karar verdim. Kendimi hazine peşinde zehir
hafiye gibi hissediyordum. Punduna getirdim, öğle yemeğinde
masalarına oturdum. Lafı biraz döndürüp, “yahu sizin nereniz acıkıyor,
bir gösterir misiniz?”deyince, kocaman kahkahalarla birlikte, elleri
tereddütsüz karınlarına gitti. “İşte burası! Hem de şimdi öyle bir
acıktı ki, biraz daha saçmalayıp, yememi engellersen nasıl guruldadığını
bile duyacaksın...”

Karın bölgesinde hissedeceğiniz acıkma sinyalini farklı
bireyler, farklı sözcüklerle dile getirebilmekte... kimi
“kazınıyor”... kimi “içim kıyılıyor”...kimi “karnımın ortasında
bir boşluk oluşuyor” demekte... kimi “içe doğru bir
çekilme”den söz etmektedir... tüm hisler gibi sözcüklere

dökülürken, ifadeler farklı olabilmektedir. Çevrenizde
“acıkmasını iyi bilen” dostlarınızla kendi anlatımınızı
karşılaştırmanız... acıkmayı tanıma çabanızı
kolaylaştıracaktır.


Bizim gözlemimiz, acıkmalarını lokalize etmeleri
istenenlerin... karın bölgesinde işaret ettikleri noktanın da
farklılık gösterdiğidir. Bazıları daha çok yemek borusunun
izdüşümünü hatırlatırcasına yukarılara çıkmakta... bazıları
tam aksine acıktıkları “nokta”yı, daha aşağılarda göbek
çukurunun altında göstermekte... kimileri ise daha yaygın
bir bölgeye elleri ile sıvazlayarak işaret etmektedirler.

Ne sözcükler, ne de lokalizasyonu bir saplantı haline
getirmeden... kendi acıkma duyumunuzun... size nasıl
haber verdiğini hatırlamakta, ya da yeniden öğrenmekte
gecikmeyin!

Ağırlık dengeleme Yeteneği'nin mekanizmalarını harekete
geçirebilmenin başka hiçbir yolu mevcut değil.

TAMAM, BİR ŞEYLER HİSSEDİYOR... VE 2 KEZ ACIKMA
ALIŞTIRMASI YAPIYORUM. ACIKMAMI SADECE 2 KEZ
BEKLETİYORUM!

“Zayıflamak”... sayfa 113-114

... Acıkmamı ilk hissetmeye başladığımda... hemen yemek yerine
“bekletiyorum”. Ya iyi öğrenemez, yeterince gözlemleyemez de başka
şeylerle karıştırırsam, kaygısıyla 2 kez karnımın ilk belirtileri
verdiğinde yemeğe yönelmek yerine... biraz bekliyorum. Kendimi
yıpratmak niyetinde değilim. Yarım saatten fazla sabretmeme gerek
yok... yarım saat boyunca neler olup bittiğini, karnımda neler
döndüğünü... bedenimi ve kendimi dikkatlice dinliyorum...

Acıkma sinyalinden bir süre uzak kalmış kişiler için, bu
duyumu yorgunluk, uykusuzluk... gibi hallerin yarattığı
fiziksel belirtilerle karıştırma ihtimali mevcuttur.


Böyle bir riski ortadan kaldırmanız “acıkmanızı 2 kez
bekleterek” kolaylıkla mümkün olacaktır. İki kez yarım saat
beklediniz mi, bu sürede karnınız guruldasın,
guruldamasın... acıkmayı bir daha başka şeylerle karıştırma
olasılığınız kalmaz.

YANİ, ilk belirtileri alır almaz yemeyin... 30 dakika bekleyin
ve bu süre içinde kendinizi, karın bölgenizi gözlemleyin...
neler oluyor, farkına varmaya çalışın... AMA lütfen,
bekleme süresini artırmaya kalkışıp... ya da “demek ki
bunu sık yapmak gerekirmiş” deyip gereksiz sıkıntılar
çekmeyin.

Hedef kendinize eziyet etmek değil, nefsi terbiye hiç değil!

“Diyetsiz kalıcı zayıflama” uygulamasında size en büyük
yardımı sağlayacak “acıkma haberini” bir daha
unutmayacak şekilde öğrenmeye çalışıyorsunuz.
İstiyorsunuz ki, göstereceğiniz bu basit çabayla, elden
geldiğince kısa sürede, acıkma sinyali, tereddüte yol
açmayacak şekilde duyumlarınız arasında yerini alsın.

Kalkıp, “ben her sefer karnımı guruldatayım ki, hata
yapmamayım” derseniz, ya da acıktığınızı hissetmeye
başladığınız halde, “ne kadar beklersem, o kadar çok kalori
yanar... zayıflamama da hızlanır” diye düşünürseniz...
bedeninizle barışmakta gecikir, kıtlığın bittiğin ilanda o
denli zorlanırsınız.

Unutmayın! Ne bir kez, ne de üç!... Ne de yarım saatten
fazla!...


ACIKMAYI ÖĞRENİRKEN NELERLE BESLENMELİYİM ?


“Zayıflamak”... sayfa 124

Yanıtımız hiç tereddüt etmeden sevdiğiniz besinlerle
olacaktır. Eğer ilk andan başlayarak “kıtlığa ve kıtlık
ihtimaline” kalıcı darbeler vurmak istiyorsanız,... ağırlık
dengeleme yeteneğinizin geri kazanılmasını kolaylaştırmak
istiyorsanız... gözünüzü, nefsinizi... ruhunuzu ve tabii bu
arada karnınızı doyuracak besinleri zaman yitirmeden
yeniden sofranıza taşıyın... bakıp yalanmak için değil,
oturup afiyetle, zevkle yemek... dostlarınızla paylaşmak
için,... yediklerinizin ve hayatın tadını çıkarmak için.

Serbest(!) yani şişmanlatmadığına ya da zayıflattığına
inanılan besinleri yiyerek, yemeye çalışarak verilen
kiloların... koşa koşa ve fazlasıyla geri geldiğini artık
biliyorsunuz. Yasak besin-serbest besin şemasını kurmanın
hem yasağından, hem de serbestinden fazla (yani
ihtiyacınızın ötesinde) yemekle sonuçlanacağını bildiğiniz
gibi...

Sevdiğiniz besinlerle karnınızı doyurmanız, diyetsiz kalıcı
zayıflamanızın sağlam temellerini oluşturabilmenin
vazgeçilmez koşuludur.

Hiçbir besin grubunu dışlamadan, diyetçilerin “sağlıklı
eşittir zayıflatan gıda” tuzaklarına düşmeden... kendi
ekonomik koşullarınızın elverdiği, mümkün olan en keyifli
mutfağı, mümkün olan en kısa sürede tekrar oluşturmanız
sizi gerçekten ve kalıcı olarak zayıflatacaktır.

Bedeninizin yeniden ağırlığı dengeleme ve gereksiz
fazlalıkları “eritme” görevini üstlenmesini ancak sevdiğiniz
besinlerle beslenerek sağlayabilirsiniz.


NE KADAR SÜRECEK BU ACIKMAYI ÖĞRENME İŞİ ?

“Zayıflamak”... sayfa 130

Gerektiği kadar! Yani, acıkmayı gerçekten öğrenmiş
olduğunuza... başka bir şeyle karıştırmayacağına siz emin
olacak, bir sonraki adıma geçmek için kararı siz
vereceksiniz.


Hadi, bizden biraz cesaretlendirme:
En hızlı öğrenenler... 3-4... birkaç gün içinde takip eden
aşamaya geçmeyi kararlaştırdılar!


BİR TOPARLASAK...

“Zayıflamak”... sayfa 131-133

... Bir toparlasak, hiç fena olmaz...

Bu evrede, hedefiniz acıkmaya uymak değil,
harcamalarınızla, yedikleriniz arasındaki ilk bağlantıyı
tekrar kurmak... bedeninizin size enerji gereksinimi
olduğunu haber verebilmesine fırsat tanımaktı. Kimileriniz
hızlı, kimileriniz daha yavaş bu ilk hedefinize ulaştınız (ki
devam etmek istiyorsunuz).


Acıkma sinyalini net olarak tanıdığınızdan emin olmadan

ikinci adıma geçmeyin!
Bazılarınız için frene basmak durumunda kalırsak... bizi
hoş görün! İkinci adımda ilerleyebilmenizin temel dayanağı
yeniden tanıyabilir hale gelmek için uğraşıp didindiğiniz
“acıkma sinyali” olacak. Emin değilseniz, ya da acelecilikle
“haydi hop... ikinci adıma zıplayıvereyim” tasarlamalarında
iseniz... “ııh!, bir işe yaramayacaktır” uyarısında bulunmak
zorundayız.

Eğer tanımadığınız, tanımlayamadığınız, gelip gelmediğini
bilemediğiniz, sizin için uzak bir ülkenin ilk defa
duyduğunuz dilinden daha fazla bir anlam ifade etmeyen
bir “acıkma sinyali” ile yola devam etmek niyetindeyseniz,
“yapmayın! Başa veya biraz daha geriye dönün... adımınızı
sağlam basın” deriz.

Zorluklar olmadı değil. Bazen yıllardır doğru diye kabul
ettikleriniz frenledi sizi... cesaret gösterdiniz, üzerine
gittiniz... kuşkularınızı, çevrenizde yaptığınız gözlemleri akıl
süzgeçlerinizden geçirerek dağıttınız.

Bazen de, çevrenizdekiler sizin için geride kalmaya
başlayan “öğrenilmiş inanışları” ile sizi yargıladılar, etki
etmeye çalıştılar... böyle yersen... bu saatte yersen... gibi
cümlelerle sizi tekrar “doğru diyet yoluna” çekmeye
çalıştılar... Direndiniz... kâh sabırla ne yapmakta, nasıl
yapmakta olduğunuzu anlattınız... kâh canınızı sıktılar,
“aman ne halleri varsa...” deyiverdiniz.

Diyette olsunlar, olmasınlar... kilo sorunlu olsunlar,
olmasınlar “diğerlerini” anlama çabasının size aslında kendi
beslenmenizi... kendi geçmiş sıkıntılarınızı anlama fırsatı
verdiğini fark ettiniz, sizi “bekledikleri gibi” beslenmediğiniz
için yargılayanları siz yargılamadınız... “kilo sabotajcılarım”
diye etiketlemediniz...

Birçoğunuz, belki de kısa bir süre önce hiç aklınıza
gelmeyecek bir şeyi hayata geçirerek, acıkmanızla


tanıştınız... barıştınız. Devam etmek arzusunda olduğunuza
göre, aslında acıkmanın sizi hiç de fazla yedirmediğini de
fark etmeye başladınız.

Biliyoruz... tahmin ediyoruz, hızlı gitmek, bir an önce
“iyileşmek”, zayıflamak istiyorsunuz. Bizse gelin bu işi
tadını çıkara çıkara, sofrayla, yaşamla barışmanın zevkini
yaşaya yaşaya, ağır ama emin adımlarla yapalım deriz...

EVET, ARTIK ACIKMAM NETLEŞTİ...

“Zayıflamak”... sayfa 134

... Karnım konuşuyor! Acıktın, diyor. Tatlı tatlı başlayıp, giderek
güçlenen bir sesle... hatta yanıtlamakta gecikirsem, sanki biraz
kızıyormuş gibi yaparak bana haber veriyor. Şaşırmıyor değilim:
saatler biraz saçma sapan... Beklediğim, daha önceleri yemeye
alıştığım saatlere, kendimi yemeye programladığım zaman dilimlerine
pek uymuyor “zillerin çalması”... bazen hazırlıksız bile
yakalanabiliyorum...

Tek tek kağıda dökmeye kalksak, her birinizin farklı
sözcüklerle anlatacağı bir şekilde... aynı haberi, acıktığınızı,
yeniden enerji depolarınıza takviye yapmak gerektiğini...,
hiçbir kalori hesabı yapmak zorunda kalmadan
“duyuyorsunuz”... Evet, artık sinyal geliyor ve tarafınızdan
anlaşılıyor...

Bu ikinci adımda acıkmaya uymak için çaba gösterecek
ama bir yandan da “doyma”nın, doğanın sizin için de fazla
yemenizi engellemek için “bariyerler” öngörmüş olduğunun
farkına varmaya çalışacaksınız...


KARNIMI ŞİŞİRMEDEN DE, DOYDUĞUMU FARK EDİYORUM


“Zayıflamak”... sayfa 153-155

... Doymak benim için karnımın iyice bir şişmesi, gerilmesi demekti.
Kendimi ramazan davulu gibi hissetmeden, “eh, şükür, bu sefer de
doydum” diyemiyordum. Yarış arabası hızıyla yemeğe başlıyor, jet
tayyaresi gibi devam ediyor... sonunda da duvara çarpmadan
duramıyordum. Sonra da gelsin “ahh’lar, uff’lar”... sağıma yattım
olmadı... soluma yattım soluyamadım... bir daha mı böyle yemek, tövbe,
deyip ertesi gün aynı terane... yenecekler bitmeden... tumba şişmeden
ne dur ne de durak!
Acıkarak yemeye başladığımdan bu yana, bana bir haller oldu... dün
ailecek restorandayız, ben tabii alışkanlıkla bir buçuk iskenderi
çekmişim önüme... karnım da acıkmış, afiyetle başlamışım yemeye...
sonra laf lafı açtı, kızın üniversite imtihanı, oğlanın araba sevdası...
derken garson sırtımda bitiverdi, beğenmediniz mi der gibi bir edayla
“ısıttırıp getirmemi ister misiniz?”... İskender’ciğimin yarıdan fazlası,
tabakta soğumuş bana bakıyordu... “Teşekkür ederim, doydum”
demişim. Dün gece rahat uyudum.

... “Kafanızdaki kısıtlamaları bitirdiğiniz, kıtlığı ihtimali ile
birlikte sildiğiniz andan itibaren... acıkarak başladığınız her
yemekte, doyma sinyali burnunun ucunu gösterecek, sizi
enerji ihtiyacınız doğrultusunda durdurmaya başlayacaktır”.

“Doymak” karnını şişirmek değildir... Yenecekler bittiği için


durmak da değildir...
Doyduğunuza “diğerleri durduğuna göre, benim de
durmam gerekir herhalde” diyerek karar veremezsiniz...


Sizin doyduğunuza “yaşına, boyuna, vücut tipine, kan
grubuna...burcuna... göre hesapladık, bu kadarla doyman
gerekir” gerekir diyenler hiç karar veremez...


Dün yeten miktarlar, bugün sizi doyurmayabilir... yarın


fazla gelebilir...
Doyduğunuzu size söyleyebilecek yeterlilikte tek merci
bedeninizdir.



“Ağırlık kontrolü mekanizmaları” hiç durmadan çalışmakta,
alınan ve harcanan her bir kalorinin hesabını hiç
yanılmadan yapmaktadır. Bedeniniz enerji stoklarının
durumunu yaşamınızın her bir anında kalorisi kalorisine
bilmekte ve bu stokları ustalıkla idare etmektedir.

Size düşen sadece, bu muhteşem kalori-sayar’ın size haber

vermesine olanak sağlamak, ve dediklerini “dinlemek”tir.
Kendinizi ve bedeninizi kandırma ya da açlığa mahkûm
etme sevdalarına kapılmaz, yapılamazı yapmaya
kalkışmazsanız... bedeninizin “normal programı” doğanın
sizin için öngörüp, genetiğinize yazdığı “doğal ağırlığınıza”
sizi döndürmek için gereken her şeyi yapacaktır.

Doyma sinyali bu programın “durdurma ögesi”dir. Enerji
ihtiyaçlarının “bir süre için karşılandığını” gören
organizmanın, “şimdilik yeter” deyip, bunu size haber
vermesidir.

Acıkmayla yemeğe başlamayı, beslenme davranışlarınızın
temel direği haline getirip, basit ve “kendiliğinden” bir
alışkanlığa dönüştürmeye başladığınız bu adımda...
doymayla ilgili hedefiniz, sadece varlığının farkına varmak,
“bariyerlerin” sizin için de mevcut olduğunu kavramak.

DOYMAYI TEKRAR ÖĞRENİYORUM... UYMAYA
ÇALIŞIYORUM... GELİŞMELER HIZLANIYOR!

“Zayıflamak”... sayfa 159

... Heyecanla karnımın acıkmasını bekliyorum. Sevimli ziller çalmaya
başladı mı... doğru sofraya. Keyifle, iştahla yemeye başlıyorum. Ama
sonra, çatalım yavaşlamaya başlıyor... masadakiler ilk dakikalardaki
kadar cazip görünmez oluyor gözüme. Yemeye devam ediyorum... tam
doyduğum anda durduğumdan emin değilim... ama “kendi anladığım


kadarıyla” doymadan sofradan kalkmamaya çalışıyorum...

... İşin asıl zevkli kısmı sonrası... saatlerce aklıma yemek gelmiyor...
eskiden hayatımın bir parçası haline gelip canıma okuyan, bütün
günümü ve beynimi istila eden “nasıl yapsam da yemesem”
düşüncelerinden ise hiç eser yok! İşime gücüme bakıyorum...

SOFRADAN DOYARAK KALKMANIN ÖNEMLİ BİR
AVANTAJIYLA TANIŞIYORUM...

“Zayıflamak”... sayfa 159

Henüz doyup doymadığınızdan tam emin olamasanız bile...
sofradan “doymadan kalkmama” kararı alıp uygulamanız
etkisini gecikmeden gösterecektir. Acıkmadığınız
zamanlarda, “yemek ya da yememek...” gibi düşüncelerle
boğuşmak zorunda kalmamak... tarifi güç, ama bir kez
tadıldı mı vazgeçilemez hale gelen... bir konfordur! İnsana
gerçek sorunları ile uğraşma gücünü veren, sevinçlerimizin

orta yerine limon sıkmayan... gerçek bir konfor.
Yaşamlarına, sofralarına kısıtlamaları bulaştırmamış
olanların bu konforu her gün, istisnasız ve eksiksiz
yaşadıklarını söylesem... bizi hemen anlayacağınızı
biliyoruz.

“DOĞRU BESLENME DAVRANIŞLARINI” ÇÖPE ATIYORUM !


“Zayıflamak”... sayfa 160-163

... Küçük tabaklarda minicik çatallarla yemeliymişim! Yutmadan önce
iyice çiğnemeliymişim! Yemeğin ortasında mola alıp bir gezinip
gelmeliymişim! Son lokmaları bitirmek için 20 dakika beklemeliymişim!
Yemek biter bitmez hemen sofrayı terk etmeliymişim!
Tencereyi masada bırakmamalı, artanları hemen atmalı, planda
olmayan ikramları reddetmeli, her yemekten önce yoga moga
rahatlama alıştırmaları yapmalıymışım!
Gıda alış verişlerimi tok karnına, tokken özenle hazırladığım liste


doğrultusunda yapmalı... hazırlaması kolay besinleri listemden
çıkartmalı, ancak listemdekileri almama yetecek kadar parayla alış
verişe çıkmalı, kredi kartımı evde bırakmalıymışım!
Evin orasına burasına besinleri dağıtmamalı, tehlikeli-şişmanlatan
besinleri zaman yitirmeden çöpe yollamalı, kalanları gözümden uzak,
ulaşılması zor bir yere yerleştirmeliymişim!
Davetlere gitmeden önce düşük kalorili besinlerle karnımı doldurmalı,
restoranlarda ne yiyeceğimi önceden planlamalı, masada ekmek
sepetine uzak oturmalı, su sürahimi ise yamacımdan ayırmamalıymışım.
Öğün atlamamalı, acıkayım acıkmayayım kahvaltıdan vazgeçmemeli, sık
ama az yemeli, akşam sekizden sonra ağzıma sudan başka hiçbir şey
koymamalıymışım!
Erken yatmalı, beni yedirebilecek “sözde dostlarımdan” uzak durmalı,
yeni yol arkadaşları edinmeli, güvendiğim uzmanlardan destek alarak
“kilo sabotajcılarımı” Taksim Meydanı’nda ibret-i alem olsun diye üçer
beşer ...,
Sabah akşam dere bayır koşmalı, ama yorgun olmamalı,
endişelenmemeli, depresyona girmemeli, kızmamalı, sinirlenmemeli...
yoluma da her koşulda devam etmeliymişim!
Veee... yememek için aldığım bunca önleme rağmen yine de yersem
tevekkülle durumu kabullenmeli, kendimi üzüp hırpalamamalıymışım!
Ne’yim ben? Pavlov Amca’larının kuçu kuçu’su mu? Elim yemeğe
gittiğinde elektrik verecek aleti satmaya kalkışsalar alacak hale
gelmiştim... önlemlere rağmen değil, önlemler yüzünden yeme delisi
olmuş, tırlatmanın sınırları ile merhabalaşmaya başlamıştım...
Hepsi çöpe! “önlemleri, doğruları, kuralları...ne varsa!”


Sanırım farkındasınız, “kompülsiyonlarla” mücadele
ediyoruz, yani kontrol kayıpları ile yemek yemeleri
-azaltmayı demiyorum- ortadan kaldırmayı hedefliyoruz.

Kontrol kayıplarına, denetimi sıkılaştıracak yeni ve giderek
sertleşen tedbirlerle karşı koymaya çalışmak yerine... kendi
kuyumuzu kendimiz kazmakta ısrar etmek yerine...

Kompülsiyonların ortaya çıkmasına yol açan nedenlerin,
gelişip artmalarına yol açan koşulların köküne kibrit suyu
ekmekle meşgulüz.

Uğraşılarımız meyvelerini vermeye başladı bile...


Karnınızın doyması, doymaya başlaması... tekrar gibi
olacak ama, kıtlığın kaybolmaya yüz tutması, kontrol
kayıpları ile yemelerin önce azalıp sonra kaybolmasının,
biyolojik temelini oluşturuyor. Daha basit söylemeye
çalışalım: Doymanız ve bundan sonra aç kalmayacağınızı
bilmeniz sizi yemekten kaçmaya çalışırken yemek peşinde
koşmak zahmetinden kurtarıyor. Organizmanız sizi arkadan
itmekten vazgeçiyor.

Ama bir de alışkanlıklar, kafanıza yerleştirilmiş inanışların
davranışlarınızdaki tortuları var uğraşmamız gereken. Hani
canım, hepiniz bilirsiniz... yıllar yılı ambalajlanıp paketlenip
sizlere “doğru beslenme davranışları” diye satılan...

Siz uymaya çalıştıkça (diyetçilerin umut ettikleri, bilerek
programladıkları) etkilerini beslenmenizde göstermekte
gecikmeyen... siz “bilinçlendikçe” hayatınızı 32 kısım
tekmili birden sulu göz bir “kompülsiyonlar dizisi”ne
dönüştüren... öğütleyenlere bol kazançlar, size ise bol
suçluluklar sağlayan “kurallar manzumesi”nden
bahsediyoruz...

Geldiğiniz aşamada “bu doğru beslenme davranışlarının”
nelere yol açtığını görecek, tartacak malzemeye sahip
olduğunuzu tahmin ettiğimden... hepsi çöpe, diyoruz.

Kıyamam, üzerlerine not aldığım kağıtların hatıra değeri
var, derseniz... bizden OK! Bakar bakar, tersini yapar,
böylece de hâlâ kaldıysa, son kompülsiyonlarınızdan süratle
kurtulursunuz...


DOYMAMA UYMAK İÇİN ÇABA GÖSTERİYORUM...

“Zayıflamak”... sayfa 169-170

... Doymanın ne olduğunu, neden dostum olduğunu biliyor ve elimden
geldiğince uymaya çalışıyorum... ama bir yandan da elimden biraz daha
fazla gelsin istiyorum... yok yok vallahi saplantıya filan da
çevirmiyorum...

Doymanızı “birazcık aşarak” sofradan kalkarsanız... bir

dahaki sefere acıkmanız “birazcık gecikir.
Doymanızı “çok aşarak” sofradan kalkarsanız, hem karnınız
sizi iyice bir rahatsız eder... hem de iyice geç acıkırsınız.


Olayın devamında daha karnınız acıkamadan yemeğe
oturmak zorunda kalırsanız... hem yediklerinizden aldığınız
zevki azaltır ve muhtemelen pek de birşeyler
yiyemezsiniz... hem de iki yemek arasındaki sürede
bedeninize “eskiden kalan fazlalıkları harcayabilme fırsatı”nı
tanımamış olursunuz.


Karnınızı doyurmadan sofradan kalkarsanız (artık bunu
kesinlikle az yiyeyim de çabuk yakayım diye yapmadığınızı
biliyoruz) bir süre sonra yeme ihtiyacı duyarsınız...


Ya ara bir atıştırma ile bir sonraki öğüne kadar idare


etmeyi seçersiniz...
Ya oturup karnınızı iyice doyurur, sonraki (planlanan)
öğünü ihtiyacınız kalmadığı için unutursunuz...


Ya da dişinizi sıkıp planlanan öğün saatini beklersiniz,
masaya aç kurt gibi kurulursunuz... bu son ihtimalin çok sık
başınıza gelmemesi tercih edilir...çünkü işler tekrar kıtlığa
benzeyebilir.


Tüm bu ihtimalleri bilmeniz, yaşayarak kontrol etmeniz...
doymaya uymanızı kolaylaştıracaktır.



TAŞLAR YERİNE İYİCE OTURUYOR...

“Zayıflamak”... sayfa 173-174

Hem acıkmanızı, hem de doymanızı tanıyor, hatta
biliyorsunuz. Bir yandan bu sinyallere uymaktaki
güçlükleriniz azalıyor, bir yandan da acıkacağınız saatleri
yaklaşık (tıpkı kilo sorunları ile hiç tanışmamış olanlar gibi)
tahmin edebiliyor, hatta hangi miktarların sizi
doyurabileceğini üç aşağı beş yukarı kestirebiliyorsunuz.

Yasak besinler kavramı çoktan çöpü boyladı. Besinleri yine
sınıflandırıyorsunuz ama kriterleriniz eskisinden çok farklı;
artık sizin için az ya da çok kalorililer, glisemik endeksi
düşük veya yüksek olanlar, şişmanlatanlar veyahut
şişmanlatmayanlar değil... sevdiğiniz ve sevmediğiniz,
hoşlandığınız ya da görmeye bile katlanamadığınız, hatır
için tadına baktığınız ya da biraz daha yok mu, diye arayıp
sorduğunuz besinler mevcut.

Buzdolabınız, mutfağınız... masanız giderek renkleniyor,
neşeleniyor, çeşitlileniyor. Aile sofranız keyifleniyor,
yeniden eski çekiciliğine kavuşuyor... dertler ve sevinçler
masa etrafında paylaşılıyor...

Davetlere, restoranlara artık ayaklarınız titreyerek değil
koşa koşa gidiyor, yemeğin sunulacağı saate acıkmış olarak
gelebilmeyi beceriyorsunuz.

Öngörülmeyen ikramlar, iş yerinde sürpriz doğum günü
pastaları artık hiç mi hiç korkutmuyor sizi; ikramları
kimseyi kırıp incitmeden kabul ediyor, bir miktar yiyor,
şenliklere kutlamalara tüm içtenliğinizle katılıyor,
eğleniyorsunuz.

Vaktinizin büyük bölümünü artık tatlı, kurabiye hayalleri
kurmak... yiyemediklerinizi yemekten kendinizi
alıkoyabilmek için planlar geliştirmekle geçirmiyorsunuz.

Enerjiniz, beyin gücünüz,zamanınız artık size ait...


Hepsini sayıp dökemesek de,hayatınızda birçok şey
değişti...İşte “diyetsiz kalıcı zayıflama” uygulamasının,
üçüncü adımının sonunda gelmiş olduğunuzu tahmin ve
umut ettiğim nokta...


Bazılarınız azıcık geriden geliyor olsa da... ziyanı yok,


diyoruz... yaşam bir yarış değil ki!
Ve tabii kilolar... birçoğunuzda ibre aşağı doğru
kımıldamaya başladı...tekrar diyet-dayatma tuzaklarına
düşmemelerini sağlayacak altyapıyı en hızlı
oluşturabilenler,aceleci davranmamayı... zaman zaman da
olsa kısıtlamaları “biraz da ben hız vereyim” diye incelme
süreçlerine tekrar bulaştırmamayı başarabilenler,tartıyı
giderek unutmaya başlayanlar, önceliği terazinin ibresine
değil de, yaşamlarının tekrar yaşanabilir hale gelmesine
verenler en önde gidiyor.


Bu arada, bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
Doğal ağırlıklarında veya altında oldukları halde, “diyetsiz
kalıcı daha da zayıflayacağım” heveslerine kapılanlar ise,
deyimi hoş görün... avuçlarını yalıyor.



ZAYIFLIYORUM...

“Zayıflamak”... sayfa 175

... Karnım ve gözüm birlikte doymaya başladığından beri enerjim
yerine geldi... artık güç bende... neyin beni zayıflattığını biliyorum...
önüme çıkabilecek engellerin farkındayım, ama aşmayı da bileceğim...
zayıflıyorum!

...Tok olduğum zaman yememenin beni hedefime götüreceğini
biliyorum... ve yemiyorum... acıktığımda karnımı sevdiğim besinlerle
doyurduğum için, tok olunca canımın bir şeyler istemesi azaldı...
isterse, düşünüyorum... yesem mi yemesem mi? yersem, zayıflama
sürecimi biraz yavaşlatmış olacağım, dünyanın sonu değil ama bir
yandan da canımın istediklerini acıkmış olduğumda, çok daha fazla
zevk alarak yeme şansım da var...yemezsem, acaba bedenime tekrar
kıtlık sinyali mi vermiş olurum? Eksiklikler yoksunluklar tekrar başlar
mı? diyet yapıyormuş gibi mi olurum?... düşünüyorum ve kararımı
veriyorum... çoğu zaman sevdiğim, canımın istediği şeyleri yeme keyfini
acıkmamla çakıştırmayı kararlaştırıyorum... ama bazen de “sefam
olsun”diyor ve yiyorum... işte ben böyle zayıflıyorum!


BİZ HEKİMLERE DÜŞEN GÖREV NEDİR ?

“Şişmanlamıyorum” sayfa 87

Her kitabımız biraz da hekim meslektaşlara bir çağrı, gizli
bile olmayan, az bir çaba ile görülebilecek gerçeklere
gözlerini açmaları için bir davet. Hastalar dertlerine
derman, ya da bazen sağlıklı insanlar sağlıklarını
koruyabilmelerine yardımcı olmamız için kapımızı
çaldıklarında onlara kilo sorunları hakkında doğru ve
güvenilir bilgileri verdiğimizden emin olmamız, gece yastığa
başımızı koyduğumuzda gözlerimizi vicdanımız rahat
kapatabilmemiz için şart.

Alışılmış, tekrarlarla sanki gerçeklermiş gibi kabul ettirilmiş
“kilo önerileri” yaşlı dünyamızı inanılmaz bir süratle
“felaket”e doğru sürüklüyor. Üç-beş kilo ver de, diz
ağrıların geçsin -maalesef örnekleri çoğaltmak olası-, diye
kendimizce “görevimizi yaparak” hafif yollu korkuttuğumuz
insanlar... kapıldıkları kısıtlamalı beslenme girdaplarında
hem şişmanlıyor, hem de sağlıklarını yitiriyorlar.

Gözlerimizi ve kulaklarımızı, ama belki de en önemlisi
aklımızı bedenin ağırlık dengeleme mekanizmalarına
açmanın zamanı çoktan geldi.

Günümüzde, hem diyetlerin, kısıtlamaların zararlarına, hem
de organizmanın doğal kaynaklarını harekete geçirerek, ya
da işlerliklerini koruyarak, kilo sorunlarının nasıl
çözülebileceğine dair yeterince kaynak, her dilde, her
türden ortamda mevcut. Eksik olan ne literatür, ne de
kanıtlar.

Yeter ki biz hekimler başımızı diyetçi yaygaradan kaldırıp,


insanların, hastalarımızın başlarına neler geldiğini görmeyi
bilelim.

Umudumuzu hiçbir zaman yitirmiyoruz, hekimler
silkindiğinde devran tersine dönecek... biliyoruz.

MEDYA HİÇ DURMUYOR...

“Şişmanlamıyorum” sayfa 119-121

... Oynatmama ramak kaldı. Gazete, televizyon, İnternet sitesi el ele
vermiş, işi gücü bırakmışlar şişmanlamanın sebeplerini sıralayıp
duruyorlar. O kilo aldırır, bu kilo yapar, şöyle yapan şişmanlıyor, böyle
yapan tombullaşıyor... Anlaşılan bu işin kaçarı yok, bir ölüme bir de
kilolara çözüm mevcut değil! Tek anlamadığım benim niye
şişmanlamadığım. Yoksa ben insan değil miyim?

Gün geçmiyor ki, medya... medyalar -dünyanın dört bir
yanında-şişmanlamaya getirilen “taze” bir açıklamayı ifşa
ederek istisnasız tüm insan gruplarını kilo almanınobezitenin yeni adayları arasına katmasın.

Uykusuzlar... çalışmayan anneler... konstipasyon sorunu
olanlar... aynı evde yaşayan çiftler... daha çabuk kilo
alıyor...

Aşık olan kadınlar “erkeklere göre” daha çabuk kilo alıyor...

Heyecan kadını şişmanlatıyor!...
40 yaştan sonra birçok kişi... doğumdan sonra bayanların
çoğu... midesine düşkün olanlar, lezzet uğruna çok... kilo
alıyor...


Çok uyuyanlar kadar, gereğinden az uyuyanlar da aşırı kilo
alıyor.


Ekran karşısında atıştırmak... aşırı kola tüketimi... birlikte


yaşamak hem kalbi yoruyor, hem de... kilo aldırıyor...
Açık büfe sistemi... diyete ihanet... kavunlu karpuzlu
diyet... mayalı ekmek de... kilo aldırıyor...


“ama ahh ahh keşke hep yesek de hiç kilo almasak; ama
keşke her şey sebzeler meyveler kadar masum olsa, ne
yazık ki güzel olan her şey kilo aldırıyor...”


Gece yemek yemek zararlı ve... kilo almamak için tüketilen
light ürünler sık yendiğinde... fazla hamburger yemek...
doğum kontrol iğnesi... damak tadımızı en çok mutlu eden
yağ, et, karbonhidratlar... kilo aldırıyor...


Restoran yemeği daha çok... evlilik... bilinçsizce yapılan
beslenme hataları... her sabah iki veya üç poğaça
fazlasıyla... börekler, tatlılar yenince hem acıktırıyor hem
de... kilo aldırıyor...


“SPA merkezlerine gittiğinizde yüzünüze tatbik edilen


sebze maskelerini yalamayın! Kilo aldırıyor...”
Hamburger yılda yedi... sigara bırakmak değil, sigaranın
yokluğu... eşinin hamileliği baba adaylarına... kilo
aldırıyor...


Kahvaltı gevrekleri... menopoz... kilo aldırıyor.


Mutsuzluk... dışarda yemek yemek... diyet içecekler...
zayıflama takıntısı... TV izlemek... şişmanlatıyor...
Büyük porsiyonlar... kantinler... araba kullanmak...


psikolojik bozukluklar... şişmanlatıyor...
Türk erkeğini rakı kültürü... şişmanlatıyor...
Hazır yiyecekler çocuğu... hamilelikte sigara çocuğu... özel


okullar... TV ve PC çocukları... şişmanlatıyor...


Kalabalık ve romantik yemekler... evlilik stresi... batı
mutfağı... horlamak... şişmanlatıyor...
Yediklerimiz değil içtiklerimiz... şehir yaşamı... çevre


kirliliği... tatlandırıcılar... stres hormonları...
şişmanlatıyor...



Asitli içecekler çocukları... hızlı beslenme yediden yetmişe


herkesi... şişmanlatıyor...
Anadolu kadını israf etmemek için... Türk insanı giderek...
İngilizler... Hollywood... Dünya... şişmanlıyor...


Avukat, cerrah, muhasebeci, bankacı ve sekreterler daha
kolay... bu kadar öneriye ve habere rağmen insanlarımız
yine de... şişmanlıyor...


İtalyanlar TV karşısında... Türkler stresten... Fransızlar
gittikçe... şişmanlıyor...
Köşke çıkan şişmanlıyor!


(inanmayan, yazar “googıl” arama motoruna, kontrol
eder... ama dikkat! Bilgisayara fazla takılmak kilo aldırıyor,
olabilir???)


Böylece, her bir birey kendisini bir -veya birçok-“kilolanma


riski”grubunda buluyor... korku yayılıyor!
Öyleyse... “hangi kilo aralığında olursa olsun, herkes önlem
almalı” sonucuna varmak “kaçınılmaz” oluyor.


Ancak dikkat, sık tekrarladığımız bir deyimi bir kez daha
kullandığımız için affınıza sığınarak... mızrak artık çuvala
sığmıyor, deriz.



KORKMAMAYI ÖĞRENİN !

“Şişmanlamıyorum” sayfa 166-167

Diyetçi vaveylanın dinmez ritmine kulak verirseniz, kısa
süre içinde “kilo sorunlu” olup çıkmanız işten bile değil.
Ağırlığınız artsın artmasın, çok geçmez bulunduğunuz
kiloda kendinizi “şişman” ya da en azından “potansiyel
şişman” bulmaya başlar... bunca uyarının haklı olduğuna
kanaat getirir, “Kısıtlamalı Beslenme” kervanına
katılıverirsiniz. Kilo sorunları ile tanışmamış olanları yağ
pazarının -önceleri ürkek, ama giderek sadık-tüketicileri
haline çevirmek için kullanılan şaşmaz silah hep korku
olmaktadır.

Biz deriz ki: eğer bugüne dek olduğu gibi...
şişmanlamamak, kilo sorunlarından uzak kalmaksa
niyetiniz... Korkmamayı Öğrenin!

.Kiloların artışı ile sağlık riskleri arasındaki bağlantıyı doğru
tahlil edin. Çok yüksek kilo gruplarını ilgilendiren sağlık
sorunlarının sizin çok çok uzağınızda olduğunun altını çizin.
.Çocuklarınızın, ailenizin şişmanlayacağı, obezleşeceği
korkularından uzak durun. Sizin kısıtlamasız, keyifli ve
çeşitli besinlerle donatacağınız bir sofrada zevkle ve
afiyetle yediğinizi gören yavrularınızın doğal korunma
mekanizmaları eksiksiz çalışmaya devam edecek,
ihtiyaçlarının üzerinde enerji-gıda alımlarını kolaylıkla
engelleyecektir.
.Çevrenizde size, kısıtlamalı bir beslenmeye geçmeniz
yönünde öğüt-akıl verenlerin tamama yakınının “kilo
sorunlu” olduklarını tespit edin... kimileri yüksek kilolarda,
bazıları ise yoğun bir kısıtlamanın pençesinde olanların

uyarılarının size zarardan başka bir şey sağlamayacağının
farkına varın.

.Her türden medyadaki şişmanlamama ile ilgili önerilerin,
“bilimsel haber ve açıklamaların” birbirleri ile nasıl
çeliştiğini gözlemleyin... böylesi uyarıların çok büyük bir
bölümünün, size ve sizin gibilere diyet hizmet, ürün, ilaç ve
yöntemleri satmak hevesinde olanlar tarafından
pompalandığını görmeye çalışın...
.Yine her türden medyada yer alan zayıflama

şişmanlamama ile ilgili haber, uyarı, programın nasıl
reklam zemini hazırlamak, ucuza dikkat çekip tiraj artırmak
gibi ticari kaygılardan kaynaklandığına dikkat edin.

.Özetle, eğer gerçekten şişmanlamamak, kilo sorunlarından
uzak kalmaksa niyetiniz... sizi ve ailenizin çekilmeye
çalışıldığı korku girdabına kapılmamayı... korkmamayı
öğrenin!

_________________
asla asla demeyin..
BİRGÜN MUTLAKA oluyor..
Image

  « Önceki başlıkArkadaşına Haber VerBu konuya bakan kullanıcıları listeleDosya olarak kaydetPrintable versionSonraki başlık »

    Sayfa: « Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki »

Bu konuya bakanlar:0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 0 Misafir

Çevrimiçi olanlar: Yok

 Forum Seçin:   

Telif Hakkı CC, Diyet Kardeşliği. Bazı Hakları Saklıdır.
Telif Hakkı © 2006, 2020. Diyet Kardeşliği orijinal fikri Elif Sami'ye aittir.